Muhyiddin-i Arabi hazretleri (kuddise sirruh) seven kalbi;
Fütuhat-ı Mekkiyye’sinde bakınız nasıl izah ediyor:
"Sevenin bir özelliği de, teraziden çıkmış olmaktır. Seven ise
oluşu idare ederken her hangi bir fikre sahip değildir. Onun yegane
işi, Sevgilisinin zikriyle ilgilenmek ve O’na yönelmektir. Böylece
kendisinde hayal ifrata ulaşır. Böyle bir insan ölçüleri bilemez.
(Bundan dolayı olsa gerektir ki, âşık mazurdur, derler.)
…Bakınız! Allahü tealanın zikrini söylemek -ki o, La ilahe illallah
(Allahü tealadan başka ilah yoktur) demektir- (Kıyamette) teraziye
girmez. Onun ağırlığı, Mizan’da ‘sicil sahibi için’ yazılı olması
bakımından girdiğinde, sicil taşar ve onu hiçbir şey tartamaz.
Âlemin bütün sınıfları teraziye konulsaydı, yine onu tartamazdı.
Sevgiyle nitelenmemiş bir insanın bu lafzı telaffuz etmesinin
sonucu böyle iken; ya, seven kişi söylerse nasıl olur? Onun hâli
hakkında ne zannedersin?
Kalbin genişliği Allahü tealanın rahmetindendir.
Bundan dolayıdır ki, tıpkı şehitler gibi; seven kalpler de (Hakk
âşıkları) ölmez.
‘…Ârif-seven, ölümsüz diridir. Onun sevgisi ilahidir. Özlemi
Rabbanidir ve duyulur sözün etkisinden uzak olan el-Kuddüs isminden
yardım almıştır. Bunun ispatı, su hâline gelene kadar eriyen
kimsedir. Güzeli sevmek (Allahü tealayı ve O’nun güzel
buyurduklarını) ilahi bir özelliktir..."
***
Semnun Hazretleri (kuddise sirruh) camide ilahi aşk mevzuunu
cemaate anlatırken, bir kısım insan gaflet içinde uyukluyordu.
Mevzuun en ateşli yerinde küçük bir kuş kendisine yaklaşmış, vaizin
mübarek elinin üzerine konmuş. Sonra gagasıyla yere vurmuş ve biraz
kanı akıp, oracıkta ölmüş. İşte bu, kuştaki sevgidir. Allahü teala
ona Şeyhin sözünü anlama gücü vermiş, hâl onu etkisi altına almış;
ilahi aşk mevzuuna daha fazla dayanamamış, orada bulunan (seven
olduklarını) iddia edenlere karşı delil olsun diye feda-i canda
bulunmuştu.