Hadis-i şerifte buyuruldu ki: “İki korku bir arada bulunmaz:
Dünya korkusu ve ahiret korkusu.” Mü’minler, ahiret korkusu
içindedirler; dünyayı, geçilmek üzere bir köprü bilip, onun tamiri
ile ömür tüketmez ve onun zayi olmasıyla üzülmezler.
İmam-ı Rabbani hazretleri (kuddise sirruh); “İnsanın
yaratılmasından maksat, kulluk vazifelerini yapmaktır. Ve Cenab-ı
Hakk sübhanehu ve tealayı devamlı istemektir. Bu mana, bedenen ve
kalben seyyid-il evvelin ve ahirin Muhammed aleyhisselama tam tabi
olmayı gerçekleştirmedikçe müyesser değildir” buyuruyor. (Mektubat,
1. cilt, 110. Mektup)
Bundan dolayıdır ki, tüm tarikat yolcuları; (İlahi ente maksudi ve
ridake matlubi=Ya İlahi! Kastım Sen’sin ve muradım, Sen’in
rızandır) kelimesini dillerine pelesenk etmiş ve manasını
kalplerine ve hatta vücutlarının her zerresine yaymaya
çalışmışlardır. Allahü tealanın rızasına kavuşmanın yolu da;
sevgili Peygamberimize (aleyhisselam) tabi olmaktan geçmektedir.
Çünkü; cennete giden bütün kapılar kapatılmış, yalnızca Muhammed
aleyhisselamın kalbinden giden yol açık bırakılmıştır. Diğer bütün
Peygamberler (aleyhimüsselam) bile, Muhammed aleyhisselamı tasdik
edip, O’nun nurlu kalp yolunu seçip cennete girebilirler!
İmam-ı Rabbani hazretlerinin evlad-ı mükerremleri olan İmam-ı
Muhammad Ma’sum hazretleri (kaddesallahü esrarahüma), Resulullah’a
(aleyhisselam) tabi olmayı şöyle açıklıyor: “Resulullaha
(sallallahü aleyhi ve sellem) âdet ve ibadette az ve çok benzemeyi
büyük saadet ve bereket ve yüksek derecelere kavuşmak bileler.
Sevgiliye benzeyenler sevgili ve uyanlar dahi beğenilmiştirler.”
(5. cilt, 71. Mektup)
Ayrıca; “Resulullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) tabi olmadıkça,
kurtuluşa ermenin mümkün olmadığını ve; O’na (aleyhisselam) olan
muhabbetin, her şeyden ve kendi nefsinden ziyade olmayınca, imanın
tamam olmayacağını” vurguluyor. (5. cilt, 110. Mektup ve 4. cilt,
128. Mektup)
Mübarek Hocamız H. Hilmi Işık efendi (kuddise sirruh), Resulullaha
(sallallahü aleyhi ve sellem) tabi olmanın yedi derecesini şöyle
açıklamaktadır: