Liderler genellikle yalnız olurlar; onca kalabalıklar içinde yalnızlığı yaşarlar ki, bu onların kaderi ve genel karakteristiğidir. Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ınki ise, âdeta yapayalnızlık..
Üstelik hem içeride ve hem de dışarıda yalnız...
Kendisi ta gençlik yıllarından beri siyasetin içindedir.
Dolayısıyla hep teşkilatlarla, kalabalık insan toplulukları ile iç
içe yaşamıştır.
Siyasi parti ilçe başkanlığı, il başkanlığı, büyükşehir belediye
başkanlığı, siyasi parti genel başkanlığı, başbakanlık ve
cumhurbaşkanlığı gibi teşkilatlarda bulunup liderlik yaptı ve el an
da yapmaktadır. Onca teşkilatlarda çalışmak ve liderlik yapmak,
kadro çalışmasını gerektirir.
Kadroculuk zor bir iştir. Yüz binlerin, milyonların içinden bir,
bilemediniz iki yüz kişiyi bulup, onlarla mahut hareketi sevk ve
idare etmek, gerçekten zor bir zenaattir. Maharet ister. Hele bu
yapı, bir siyasi parti ise, onu parçalanmadan yönetmek, her
babayiğidin harcı değildir.
Bu yüzden AK Parti, siyasi literatürde ders olarak okutulmalıdır ve
tıklım tıklım dolu olan bu trenden onca inen olmasına rağmen;
boşalanların yeri süratle dolduruluyor ve aynı şekilde yoluna devam
ediyor. Tarihimizde örneği yok...
Tayyip Bey, en çok da FETÖ ile mücadelede yalnız bırakıldı; hem de
en yakın arkadaşları tarafından. Bunun da sebebi; mahut yapıyla AK
Parti kadrolarının iç içe olması idi. En masum gözüken AK
Partilinin bile çocuğu onların okullarında okumuştu yahut
dershanelerine gitmişti.
Ayrıca; ülkenin askerî ve sivil bürokrasisi ile ticareti (maddi
kaynakları) onların ellerindeydi. Bakanlıklar ve belediyeler
ellerindeki tüm imkânları bu yapı için âdeta seferber etmişti.
Böylesine güçlü bir yapıyla mücadeleye girişmek için, insanın
aklını peynir-ekmekle yemesi gerekirdi! Nitekim öyle de oldu; zira,
karşı çıkanları doğduklarına pişman ediyorlardı.