Büyük bir velinin; zaman-gaflet ve insan ilişkisine ait müthiş
bir tespiti vardır; “… gaflet içindeki insan, yarın olsa da
hayırlı bir iş işlesem diye iç geçirir. Bilmez ki bugün, dünün
yarınıdır; bugün ne işledi ki, yarın ne işleye?”
Cihan Devleti’mizin bakiyesi olan Türkiye’miz, içeride ve dışarıda
çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor. Sıkıntının ana sebebi; geçen
asrın başında kurulan ve kurulurken kendisine biçilen rolü;
Türkiye’nin eskiden olduğu gibi, ağzına vur lokmayı al veya hiç
vurmadan ve yalnızca çatık kaş ve parmak sallama ile hizaya
sokulamamasıdır.
Onlar da tarih boyu bu millete boyun eğdirilemediğini çok iyi
biliyorlar. Bundan dolayı da yüzümüze karşı çıkıp yapamadıklarını
arkamızdan; bin bir türlü hile desiselerle ve kalleşçe
yapıyorlar.
Onlar da çok iyi biliyorlar ki, hiçbir kale, içerisinin yardımı
olmadan; yalnızca dış saiklerle yıkılamaz. Bunun için de ta
Osmanlı’nın gününden beri içimizle, içimizi karıştırmakla ve
içimizdekileri devşirip kendi saflarına çekmekle uğraşıyorlar.
Dün padişaha haddini bildirmek için ilan edilen Tanzimat Fermanı
banisi paşaları kahraman bellemişiz. Bunlardan başı çeken ve
İngiliz muhibbi bilinen Mustafa Reşit Paşa mason olup; Osmanlının
hariciye vekili ve sadr-ı azamı olarak Londra’da ikamet
etmekteydi.
Elbette ki dışarısının telkiniyle; eğitimim sistemimizde uygulamaya
soktuğu şu meş’um kararla ülkemizin istikbali karartılmıştır.
Medreselerde (üniversite) hemen her branştaki eğitim seviyesi idadi
(lise) düzeyine çekilmiş; bundan da daha vahimi olarak; fen
bölümlerinden din dersleri, ilahiyatlardan da fen dersleri
kaldırılmıştır.
İnsan bilmediği şeyin düşmanıdır; böylece, fen adamlarına din
adamlarını, din adamlarında da fen adamlarını düşman ettiler. Her
ki kesim de tek kanatlı yetişti ve bunlardan hiçbirisi uçmadı,
uçamadı.
Avrupu Avrupa, felsefe, felsefe deyip övünüyorlar; hiç kimse
Avrupa’nın ve bahse konu felsefenin temeline inip bir inceleme
yapmıyor. Yahu Sizin Avrupa ve felsefe diye sayıkladığınız tüm
meslek ve meşreplerin kökünde teoloji (ilahiyyat) ve ilahiyyatçılar
vardır.
Çin mandarinleri gibi giysilerle övündüğünüz rektör veya dekan ne
demektir; yalnızca bunların kökenlerine indiğinizde bile gerçeği
görürsünüz ama… Batıda rektör, en az bir kardinal kadar dini bilgi
ile mecehhezdir. Biz ise, kelimenin tam anlamıyla; taklitçilik, o
da sathi ve sahte bir taklitçilik yüzünden, dine sırt
çevirdik ve dine bigane kalanları baş tacı ettik!
Eski çağlarda Çinliler ve yeni çağlarda ise Avrupa ve ABD,
Türklüğün başına bela kesilmiştir. Orhun Yazıtları’na bakın;
Çinlilerin Türkleri satın alıp devşirmelerinden korkulduğu için
onlara öğütler vermekte ve dikkatleri çekilmektedir.
Bugün ülke olarak karşı karşıya kaldığımız duruma bir bakın:
FETÖ’sünden DAEŞ’ne, PKK’sından DHKP’sine varıncaya değin enva-i
çeşit satılmış, hain devşirmelerle ve bunların arkasındaki devasa
güçlerle savaş halindeyiz.
Bunların hiçbirisi uzaydan gelmedi; mebzul miktarda haini bağrında
taşıyan bu coğrafyadan, kendi coğrafyamızdan yetiştirilip
devşirildi.