Türkiye, 1 Mart 2003’teki “tezkere” aymazlığının bedelini
ödüyor, velakin içimizdekilerden bazıları aynı aymazlıklarını
inatla sürdürmekteler.
O zamanki demokrasimiz askere endeksli olup, “vesayet” rejimiydi.
Seçilmişler, idarenin yalnızca yüzde yirmilik kısmına
hükmedebiliyordu, geride kalan yüzde sekseni ise vesayet
odaklarının elindeydi.
Bundan dolayıdır ki dışarıdakiler (ABD, AB, vb.) bizimle iş
tutacakları zaman devamlı surette askeri muhatap alıyorlar, yapmak
veya yapmamak istediklerini onlar vasıtasıyla yerine
getiriyorlardı.
2003’te AK Parti iktidardaydı ama Sayın Erdoğan yasaklı olduğundan
başbakan değildi. Abdullah Gül Başbakan, Bülent Arınç Meclis
Başkanı ve A. Necdet Sezer Cumhurbaşkanı idi. Genelkurmay Başkanı
ise Hilmi Özkök’tü.
ABD, Türkiye’deki havaalanlarını, limanları, yolları onarmış,
çıkarma ve askeri harekât için uygun hale getirmişti. Yani
tezkerenin çıkacağından emindi. Askerleriyle, silah ve
mühimmatlarıyla, gemileriyle gelip Mersin Limanı açıklarında kararı
günlerce bekledi.
Başta A. Necdet Sezer, o günkü ana muhalefet CHP ve özellikle
lideri Deniz Baykal, iktidar partisinden Bülent Arınç ve bir kısım
milletvekili (Doğu kökenli) yeri göğü inleterek tezkereye karşı
çıktılar. Abdullah Gül de gerekli ağırlığı koymadı.