Kimlikçi yaklaşımlarımızı, alınganlık kodlarımızı, kamusal mesafe tutturmakta zorlanışımızı Pazartesi günü bıraktığımız yerden konuşmaya devam edelim...
Pazartesi günü yayımlamış olduğum yazıya gelen tepkiler tam
tahmin ettiğim gibi oldu.
Bazı okuyucularım yazacak pek çok şey varken onları değil de
bunları yazarak sorumluluktan kaçtığımı, sosyal medya üzerinden
eleştiri konusu yaparak pek de nazik olmayan bir üslup ile
bendenize “hesap” sordu.
“Hesabımı” tek makama ödemekle mükellef olduğum için üzerime
“borç” olarak çıkarılmış hususlarla ilgili değilim.
“Onu yazacağına esas bunu yazsana… Şu konuda niye susuyorsun?” diye
başlayan ve sesinin frekansını gittikçe arttıran kişilere cevap
vermiyorum. Çünkü bana soru yöneltme haklarının olduğunu
düşünmüyorum. Soru yöneltme hakkı okuyucunundur ve ben okuyucumu
kelimelerinden tanırım.
Yirmi yıldır Yeni Şafak'ta yazıyorum. Eğer bir defa bendenize şu konuda yazsanız telkininde bulunulmuş olsa idi, benden bu kadar diyerek yazılarıma son verirdim.