I-
İçinde yaşadığımız şu günlerin, her şeye rağmen iyi günler olduğunu
kabul etmek zorundayız.
Tanzimat modernleşmesinden bu yana içinde yaşadığımız zamanı,
“zulüm zamanı” kabul eden, gelecek güzel günler için günün üstüne
kara bir yorgan örten aydın tavrı söz konusu.
“Gelecek güzel günler” hülyası, içinde yaşanılan zamanı daima
tatsızlaştırır.
Yanlış anlaşılmak istemem. Kusursuz bugün güzellemesi yapalım
demiyorum. “Zülüm zamanı” paranoyası da, “kusursuz bugün”
romantizmi de aynı resmin iki yüzü.
Yarınların güzel olması için, içinde yaşadığımız zamanın artılarını
ve eksilerini aynı anda görmek ve değerlendirmek zorundayız.
II-
Yaşanılan zamanı tasvir eden tamlamalar olarak, “karanlık günler”
ve “esenlik zamanı” birbirine en uzak nokta gibi görünse de,
dairenin birbirine en yakın noktasıdır esasında. Bir taraf yarını
pırıl pırıl inşa etmek için bugüne ait olan her şeyi yıkmak ister,
diğer taraf kendi küçük dünyasının pırıltısından gözleri kamaşmış
bir şekilde, zorda olanları, darda olanları görmezden gelerek
“sonsuz ferah”ının içinde insani bütün duyarlılıklarını
kaybeder.
Kendi dünyasının ışıltısından gözleri kamaşmış olanlar bu
duyarsızlıkları ile dünyanın karanlık yüzünün yayılarak artmasına
katkı sağlarken; “gelecek güzel günler” için her şeyi yakıp
yıkınlar yarınları, bugün üzerinden şiddet üzere mayalamış olur.
Bugünden yarına binlerce insan heba olur.