80'ini devirmiş olduğunu gözardı edip yeni bir romanını
bekliyordum. Peygamber'in Son Beş Gün'ünden bu yana, Tahsin
Yücel'in romanlarını, öykü kitaplarını zevkle okudum.Takıntıya
varan öztürkçe merakını parantez içine alarak,ideolojisindeki
gerginliği parantez içine alarak, anlattığı insanın peşinden
gittim.İyi anlatıyordu.Derdi olan bir yazar olarak
anlatıyordu.Derdinin peşinden gitmeyi seven bir yazar olarak
anlatıyordu.
Bazı kitaplar ilk okunduğunda gündemin koyu gölgesinin altında
kalır.Benim için Tahsin Yücel'in “Kumru ile Kumru” romanı öyle
oldu.İlk yazdığımda gündem üzerinden yazdım.İkinci bir yazı yazmak
nasip olmadı.Ama “Gündelik Hayatın Sosyolojisi” başlığı altında
verdiğim seminerlerde yazamadığım yazının kazasını yaparak anlattım
romanı.Aşağıda dikkatinize sunacağım yazıyı 14 Ocak 2005'te bu
köşede yayınlandı.İnternette yazı olsaydı linkini verip bu yazı
üzerine bir şeyler söyleyecektim.Yazı internet ortamında kayıtlı
değilmiş.Onun için tekrar yayınlamaya karar verdim.2005'ten 2016'ya
Kumru İle Kumru'nun içimde nasıl değiştiğini Cuma günü anlatırım
inşallah.
Hayretimizi arttıran bütün düşünürler,sanatçılar için Allah'ın
rahmetini ziyade etmesini niyaz ediyorum.
Tahsin Yücel bendenizin hayretini daima arttıran bir yazar
olmuştur.Üzerimde rüçhan hakkı vardır.
2005'in ortamına buyurun şimdi:
"Kumru ile Kumru” ya da baş
açmanın kolaylığı
I-
Ali Atıf Bir'in çağdışı önerisine rastladığım (Emine Erdoğan başını
açmalı diyordu) hafta Tahsin Yücel'in son romanı, Kumru ile
Kumru'yu okudum. Romanın tamamıyla ilgili belki başka bir yazı
yazarım. Namaz kılanları nasıl ötekileştirdiğine dair mesela. Ya da
kalemini mafya babasından kapıcılara, Yahudi Tuna Hanım'a
gezdirirken her bir kahraman ile empati kurmamızı sağlayan Tahsin
Yücel'in, ille de en pis tipleme olarak “çember sakallı iki karılı”
Recep Efendi ve ailesine kinlenmemizi sağlaması üzerinde uzun uzun
dururum. Tahsin Yücel iyi bir romancı iken tiplemelerinin insanî
boyutuyla, okuyucuyu kıskıvrak yakalamışken, neden ille de didaktik
olmak konusunda ısrarcı davrandığına dair bir yazı. Ama şimdi
konumuz baş açma meselesi.
Roman ve baş açma/açtırma arasında ne gibi bağlantı var? Romanın
kahramanı Kumru köyden, kapıcı dairesine gelin olarak gelmiş,
okuması yazması olmayan ve roman boyunca bizi şaşırtan zekası ve
güzelliği ile dikkat çeken bir kadın. Evlere temizliğe gidiyor.
Öbür evlerde değil, en çok Yahudi Tuna Hanım'ın evinde, Tuna Hanım
ile yaşadıklarına tanık oluyoruz kitap boyunca. Tuna Hanım bu zeki,
saf ve cahil Anadolu kızını seviyor. “Biz arkadaşız” diyor ona sık
sık. Arkadaşı gibi de davranıyor sahiden. Kumru'nun kendi evindeki
buzdolabına tutku ile bağlanması ve o buzdolabının aynısını alma
hayallerini gerçekleştirmesi safhasında hep yanında.