Biz ki cehalete aşığız...
Tutkuyla bağlıyız bütün cahilliklere. Sorun şu ki cehaletin öznesi
olarak cahilleri pek sevmiyoruz.
Bu da bizim riyakarlık hanemize kaydedilsin.
Cehalete aşığız.
Cahil kelimesini cümle içinde kullanabilme “erdemi” her birimizi
alim ve dahi arif paydasında eşitliyor çünkü.
İşsiz güçsüzler takımı olarak, tek ortak paydamız cehaletten
edindiğimiz nema. Evet evet nema.
Ekranlar elli yıl öncesini bilmeyenlerin siyasi analizleri,
futboldan anlamayanların “pozisyon eleştirileri”, edebiyattan
anlamayanların...
Yok yanlış oldu. Edebiyatın ekranda ne işi var ya hacı ve dahi
bacı!
Ha bir gün Acun Ilıcalı bir Televole edebiyat programı kotarır,
“Adada sanat günleri” adıyla dünyanın çok satanlar listesine
eklemlenme numarası filan çekilir.
Gerçi zor. Küresel dünyanın sabun köpüğü okuyucularına bizimkilerin
yetişmesi imkansıza kardeş.
Bizimkiler ancak çok satanlar listesine “ay ben herkesin aynı anda
okuduğu kitapları sevmiyorum” diyerek “klasik” takılış eşliğinde
çemkirirler. (Yüzsüzlüğün 150 tonu başucu kitabıdır, ne ki
okunduğu, okunup satır satır ezberlendiği itina ile saklanır.)
Klasiklerden kimi seversiniz, duymuşlardır bir yerlerden Tolstoy,
Dostoyevski hani bir de şu herkesi paltosundan çıkaran adam, kimdi
yea.
Paltosu da battal bedenmiş ha!
Edebiyat ekranda ne iş. Sabahattin Ali filan... Korkmayın kimsenin
ekrana edebiyatın “edebi değer”ini getirmeye niyeti yok.
Bütün vebal Kösem Sultan'dan kaçıp Madonna olmaya kalkan Beren
Saat'in boynuna.
Hayır Madonna olmak istiyorsa olsun tabii. Zaten burada bir sorun
yok. Sorun Sabahattin Ali'nin star Madonna daha doğmadan, “Kürk
Mantolu Madonna” diye bir roman yazmaya kalkmasında.