"Annesine hiç çiçek almamış bir delikanlının sevgilisine, eşine
çiçek almasını “sonradan görme” sayıyorum.”
Geçen hafta bu tivit paylaşılmalara doyamadı. Hiç çicek almayan
anneler ve hiç çiçek almayan eşler/sevgililer için hislere tercüman
bir tivit olmalıydı.
Anneler kendisine hiç çiçek almamış ama eşine her vesile ile çiçek
alan oğullarına kırgınlığını; hiç çiçek almamış olan eşler ve
sevgililer de, e bu zaten çiçek alma özürlü onun bu özrü birkaç
ders sonra geçer, tesellisine sığınmış olmalılar bu tivit
eşliğinde.
Şöyle bir düşündüm bu “paylaşımı” rahmetli büyük anneme okusa idim
ne söylerdi? Muhtemelen çiçek almak neymiş ben çiçeğimi kendim
yetiştiriyorum derdi.
Öyleydi. Küçücük evlerde pencere, kapı önlerinde içi boşalmış yağ
tenekelerinde itina ile çiçek yetiştirirlerdi.Evlerin en önemli
dekorasyon nesnesi el emeği danteller, orlondan örülmüş
paspaslardı. 70'li yıllarda -yoksa 80'li yıllar mıydı- “eskimiş
çoraplarınızı atın ya da paspas yapın jill geliyor” reklamı ile
eski çoraplardan paspas yapılmış ancak orlondan örülenler kadar
güzel olmadığından olsa gerek geçici bir zevk olarak kalmıştı.
Şimdi geriye dönüp bakınca, 60 metrekare evlerde nasıl oluyor da en
az dört çocuk ve düzinelerce çiçek tenekesi sığdırılabilmiş
olunduğuna akıl sır erdiremiyorum.
Bütün bunları hatırlamama sebep, sadece yukarıda okumuş olduğunuz
tivit değil. O tiviti okuduktan birkaç dakika sonra karşıma “modern
tasarım” başlığı altında bir haber çıktı. Tasarım dedikleri eski
ayakkabının içine birkaç kök çiçek dikilmiş olması idi. Oysa
büyükannelerimiz, annelerimiz tasarım olsun diye değil, bir canlı
daha yetişsin diye atmaya kıyamadıkları ancak kulanılma miadını
çoktan doldurmuş sapı kopmuş tencerelere, sararmış turşu
bidonlarına silindir şeklindeki vita yağ tenekelerine begonya,küpe
çiceği, yılbaşı çiçeği, kuşkonmaz, mum çiçeği, kılıç çiçeği,
sarmaşık, tintin, arap saçı, begonya, sardunya dikerdi.
Sadece çiçek dikilmez, yenilen her türlü meyvenin
çekirdeği,lezzetli bulunmuş sebzelerin çekirdeği muhakkak toprak
ile buluşturulurdu.
Toprak ile tohumları buluşturmak zor değildi.Neredeyse her yere
yürüyerek gidilir, münasip bir yere bir bezin ya da kese kağıdı
içinde muhafaza edilmiş tohumlar gömülürdü.
Peki bizim hayatımıza “alınması gereken çicek” ticareti ne zaman
dahil oldu?
Çiçeklerle ticari ilişkimiz Anneler Günü'nde “annenize bir demet
çiçek alın” baskısı ile başladı.
Değerli şaire Fatma Şengil, annesi (Allah rahmetini ziyade kılsın)
ile ilgili olarak aralarında geçen çiçekli bir bahsi şöyle anlattı:
“Benim için Anneler Günü yoktu. Annem öyle şeyleri sevmezdi. Ama
bir gün bir arkadaşım alay ederek bugün Anneler Günü sen annene bir
şey almadın mı? En azından kır çiçeği topla da götür dedi.
Topladım. Sarı, beyaz, mor çiçeklerden bir demet yaptım. Çicekleri
sunup Anneciğim Anneler Günün kutlu olsun diyeceğim. Çünkü okulda
buna dair bir sürü temrin yapılmıştı. Annem elimdeki çiçekleri
görünce daha ben hiçbirşey demeden “Sen o çiçekleri niye yoldun!
Onlar Allah'ı zikrediyordu” dedi.