Fatma Barbarosoğlu Yeni Şafak Gazetesi

Neden böyleyiz, işte cevabı...

Neden böyleyiz sorusunun cevabı, ilgilerimizde ve dahi bilgilerimizde saklı. İlgi duyduğumuz konular, sorular, sorunlar hakkında farkında olmadan yeni ilgi alanları oluşturarak ilgimizin derinliğine göre yol alıyoruz. Türkiye olarak...

28 Ekim 2016 | 573 okunma

Neden böyleyiz sorusunun cevabı, ilgilerimizde ve dahi bilgilerimizde saklı.
İlgi duyduğumuz konular, sorular, sorunlar hakkında farkında olmadan yeni ilgi alanları oluşturarak ilgimizin derinliğine göre yol alıyoruz.
Türkiye olarak ilgi paydamız ne ise yarınlarımız o ilgi paydası üzerinden gelişecek, dönüşecek ya da imha olacak.
İlgilerimiz ne mi?
Medya ve sosyal medyadaki “ilgi”lere bakarsak biz en çok hatalarımızı seviyoruz. Yapılan her gaf, her hata bire bin verimlilikle yol alıyor. Hatalar bu kadar sevilince hata sahipleri şöhret bulutları ile sarıp sarmalanınca...
Sorumluluk almayacağımız ama sonsuz öfkemizi yöneltebileceğimiz konuların içinde kaybolmayı seviyoruz.
Dünya ülkelerinin öğrencilerinin matematik zekasını ölçmek yerine, toplumun bir mevzu üzerinde günlerce durabilme, konuşabilme becerilerini ölçseler ilk ondayız emin olun.
Gelmiş geçmiş bir futbol maçının ardından “bir ayak oyununu”, istikbalimize ışık tutacak sosyal bir projeymişçesine elli defa ama ellisinde de aynı pespayeliği tutturacak kabiliyette yorumlamak... Bu konuda çok az rakibimiz vardır.
Beni bu kadar kötümserliğe sürükleyen ne mi?
“Geldi geliyor deprem tartışmaları”na ilgimiz ve tedbirimiz konusunda nasıl bir karnemiz var mesela?
Çarşamba günü yayınladığım yazı hiç ilgi görmedi. Ama tam da işin kalbini tutan mercilerden bir mektup geldi. Buyurun:
Sayın Barbarosoğlu,
Bugünkü Yeni Şafak gazetesindeki köşe yazınızı okuyunca, haklı olan sitem ve endişelerinize neden olan ve “SÖYLÜYOR. Tık yok” siteminize bir cevap olur umuduyla ve aynı derdi yaşayan, üstelik bu konuda görevli bir kişi olarak bazı gerçekleri sizinle paylaşmak, hele bir de İstanbul için Le Pıchon'dan daha fazlasını söyleyenlerden biri olarak bazı şeyleri ifade etmek istedim. İstanbul düzeyinde deprem tehlikesine maruz, gelişmiş büyük dünya kentlerinde (Tokyo ve Los Angeles) yapılan risk azaltma (deprem direnci yüksek kentler oluşturma) amaçlı projelerin çok büyük bir kısmı Belediyemiz (Deprem ve Zemin İnceleme Müdürlüğü) tarafından İstanbul için de gerçekleştirilmiş olmasına rağmen; dünya kentlerinde yapılan bu projelerin çok büyük bir kısmı uygulamaya konulurken, İstanbul'da ise çok küçük bir kısmı uygulamaya konulabilmiştir. Görevi İstanbul'un deprem direncini artırmak olan bizler 20 yıldır üretiyor ve söylüyor olmamıza rağmen “tık” yok. Ve o kadar söyledik ki; söylemekten “tık”ımızın kalmadığından daha kötüsünün, deprem söyleyince, söyleyecek “tık”ımız bile olmayacak olmasıdır. Bu konuda yalnız olmadığınızı, duyması gerekenlerin duyması için aylık bir dergi için kaleme aldığım ve henüz yayımlanmamış olan makalemi sizler gibi duyarlı insanlarla paylaşmak istedim. Saygılar sunarım. Allah'a emanet olun.
Mahmut BAŞ

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
“Almanlar et başında” 26 Nisan 2024 | 424 Okunma Ne olacak bu anne babaların hali? 19 Nisan 2024 | 731 Okunma Bayram neşesinin dışında kalmamak, lâkin içine de girememek... 12 Nisan 2024 | 99 Okunma Öz orucu, söz orucu, köz orucu ve seçim kampanyaları... 05 Nisan 2024 | 232 Okunma Kitapların sayfaları gençlere ve çocuklara çok mu uzak? 29 Mart 2024 | 151 Okunma