sıra, “çocuklarımızın istikbalini niye elin Suriyelilerine
yediriyoruz anlamıyorum ki...” diyen bir hanıma anlatmaya
çalışıyordum:
“Gelen mültecilere yardım etmek zorundayız. Sağlıklı koşullarda
yaşamalarının, çocuklarının eğitim almalarının esas bizim
çocuklarımızın yarınlarını güvenli hale getireceğini düşünmek
zorundayız . Her yıl binlerce Suriyeli çocuk dünyaya geliyor
Türkiye'de. Eğer biz Suriyelilere yardım etmezsek...”
Cümlemi tamamlayamadım.
Cep telefonundan gelen sinyal konuşmayı bölüyordu. Sinyal
susmayınca, konuşmamı kesip cep telefonumun ekranına baktım.
Sultanahmet'teki patlamaya yayın yasağı getirildi diyen bir haber
kanalının cümleleri yazılıydı.
Bir saat önce, lodosa rağmen muhteşemsin İstanbul diyen bir iklim
geziniyordu içimde. Şu gökyüzü, şu deniz kadar içimizi genişlet
Rabbim diye cümleler yazıyordum bulunduğum noktadan ufuk
çizgisine.
Ekrana düşen haber, biraz önce konuşmaya çalıştığım muhatabım ile
bir daha aynı yerde bulaşamayacağımın işaretini veriyordu.
Biraz sonra Sultanahmet'te patlama olduğunu duyacak, canlı bombanın
Suriyeli olduğunu öğrenecek, iç