I-
İnsan insana söz ile yakın. İnsan insana göz ile yakın.
Göz göze değmez olduğunda söz de söze değmez oluyor.
Ekrandan düşen ateş hiçbirimizi yakmıyor.
Oysa ülkemizdeki yangın gerçek. En katı, en kötü hali ile
gerçek.
Saz çalan ağustos böceklerinin idrak edemeyeceği kadar
gerçek...
II-
Neden bazıları her daim görülür ağırlanır da bazıları görmezden
gelinir?
Kim kimi görmezden gelir?
Muhatap ile başa çıkılamayacağını anlayanın mı hanesinde kayıtlıdır
görmezden gelmek?
Olduğu yeri terk edip, olamayacağı yerde tutunmaya çalışanın mı
maskesidir görmezden gelmek?
Dünyada kendinden başka değerli tek bir canlı olmadığına inanıp
kibrinin hacminden coğrafyalar inşa edenlerin mi sığınağıdır, gözü
gözden sakınmak...
Satırlar uzar gider...
Hasılı kelam herkesin kendine göre bir görmesi olduğu gibi bir de
kendine göre görmezden gelmesi vardır.
Ama hiçbir çağ yanıbaşındakinin gözyaşını görmezden gelme konusunda
çağımızla yarışamaz.
Çünkü atalarımızın görmezden gelmelerini sağlayacak teçhizatı
yoktu.
Oysa biz, onlarca kişinin olduğu mekana selamsız girebilir, onlarca
kişinin olduğu mekanda telefonun ucundakiyle bağıra bağıra
konuşmaya devam edebilir, ülkenin bir tarafı yakıp yıkılırken
tatillerden tatil beğenebilir; sanki bütün sorun Moskova'da tatil
yapamamakmış da neyse ki son anda Zagreb tatiliyle kendimize
gelmişiz gibi, sevinebiliriz.