I-
Onu, 2002 krizinin patlak verdiği günlerde, Maltepe Nüfus
Müdürlüğü'nde tanıdım. Defterdarlıktan emekli, tek çocuklu bir
kadındı. Oğlu için katlandığı sıkıntıları anlatmaya başlamıştı
ansızın. Ne için bütün bunlar, ne için, diye bağırıyordu. Sinir
krizi geçirir gibi bir hâli vardı.
Müdürlükteki işlemler bitince, hikâyesini yüz yüze dinledim,
sakinleşsin diye ona bir bardak çay ikram ederken.
“Dünyadaki tek varlığım deyip varımı yoğumu oğlumun okumasına
harcadım” diye başladı söze.
Oğul, koleji kazansın hayatı kurtulsun diye ilkokul birinci
sınıftan itibaren özel hocaların eline teslim edilmiş, ne ki
beklenen netice gelmemişti.
Yaşanan ilk hayal kırıklığı yeni bir hırsa yerini bırakmış; sonraki
yıllarda da özel ders, dershane, özel okul üçgeninde istikbal inşa
edilmeye çalışılan oğul için, aile mirası olarak kalan mal mülk
yavaş yavaş gözden çıkarılmıştı.
Geleceğine yatırım olsun diye aile mirasının harcandığı oğul, bir
özel üniversitenin adı akılda kalmayan bir bölümünü bitirmiş, adı
akılda kalmayan okuldan alınan diploma, getirisi olan bir işe
kapağı atmasını sağlayamamıştı.
Özel üniversitenin parası için çarşının içindeki köşe dükkânını
satmış olmaktan bin pişman, “İlle üniversite diploması diye
tutturmayıp, şu dükkânı kiraya verseydim şimdi her şey daha
garantide olacaktı” diye dert yanıyordu.
Daha garanti!
Varını yoğunu oğlunun üniversite diploması alması için harcamış
olan anne, yaptığı yatırım bir kazanca dönüşmediği için pişmandı.
Tersini yapmış olsa idi yine pişman olacaktı. Yani oğulun
üniversite bitirmesi için hiç çaba sarf etmemiş olsaydı.
Oğlu iş başvurusunda bulunduğunda diploma gerekecekti, ondan
CV'sini şık bir şekilde doldurması istenecekti.