Fatma Barbarosoğlu Yeni Şafak Gazetesi

Acil cerrahi ameliyathanesinin önünde beklerken...

İki genç kız bir hastaya refakat ediyor. Genç kızlardan biri,-parmak arası, taşlı terlik giymiş olan- hastaya abla diyor. Refakat ettikleri “abla”dan ziyade ellerindeki cep telefonu. İki saniye bile cep telefonundan ilgilerini...

24 Ağustos 2018 | 3.201 okunma

İki genç kız bir hastaya refakat ediyor. Genç kızlardan biri,-parmak arası, taşlı terlik giymiş olan- hastaya abla diyor. Refakat ettikleri “abla”dan ziyade ellerindeki cep telefonu. İki saniye bile cep telefonundan ilgilerini esirgemiyorlar. Gözünü cep telefonundan kaldırır gibi olduğunda alelacele “üzülme abla önemli bir şey yoktur” diyor. Öteki, yani cep telefonu ile tam bir bütünleşme gösteren, dizleri yırtık kotu, omuzlarını açıkta bırakan büzgülü keten bluzu ile acil cerrahi servisinin kapısında bir hastaya refakat ediyormuş gibi değil de, sayfiyede denize bakmaktan sıkılmış da şimdi cep telefonu ile ayrı kaldığı haberlerden haberdar olma performansı sergileyen, samanlıkta düşen bir iğnenin peşinde.

Saçlarını adi bir lastikle tutturuvermiş 45-50 yaşlarındaki kadın tedirgin. Salisenin egemenliğinden tedirgin. Gözü hep kapıda. Çağrılan her ismi kendi ismi sanıyor. Ayağa kalkacak gibi oluyor. Sonra kendi ismi olmadığını idrak edip tedirgin oturuşuna, koltuğun ucuna ilişmiş haline geri dönüyor. “Oturr ABLA sakin ol!” diyor her defasında, parmak arası terlik, bermuda şort giymiş 25-30 yaşlarındaki kadın.

“Abla” oturuyor. Oturunca sanki dünya da onun üstüne oturuyor. Birkaç saniye geçmeden tekrar kalkıyor ayağa. Yırtık kotlunun dünya umurunda değil, hiç burada değil. Hep “ORADA” cep telefonunun ekranında. Öyleyse niye geldi? Varlığı yük. İlgisizliği yük.

Diğer hastalara refakat edenler sadece kendi hastaları ile ilgili değil, diğer hastalarla da ilgili. “Abla”, kendisine refakat eden iki genç kadına rağmen kimsesiz.

Hep vermeye, hep hizmet etmeye temrinli Antalya Yörüklerinden bir teyze, çantasından plastik bardak çıkarıp su ikram etmeye çalışıyor acil servisin önünde sırasının gelmesini bekleyenlere. Su ikram ederken durmadan telefonu çalıyor. Su dağıtmaya ara vermeden çalan telefonunu açıyor, her defasında “Yok guzum yok Allah’a emanetiz hiç merak etme” diyor . Yanındaki 70-75 yaşlarındaki adama bilgi veriyor “... aradı seni soruyor, iyi dedim. İyisin iyi. Rabbim hayırlı neticeler göstersin hepimize.” Ettiği duayı bağışlamak için diğer hastalara bakıyor hepimize derken. Antalyalı Yörük teyze, aradığını buluyor, “amin, amin” sesleri dolduruyor mekânı. Ne “abla ” açıyor ağzını ne de yanındaki iki refakatçi.

Sonunda “Abla”nın adı okunuyor. Refakatçileri başlarını ekrandan kaldırmıyor bile. Oysa “Abla” bir teselli bekliyor. Bir tebessüm. Tesellinin Yörük teyzeden gelmesini istemiyor. Başını yerden kaldırmadan yürüyor. Tam ameliyathanenin kapısından içeri gireceği sıra dönüp refakatçilerine bakıyor. Onların gözü hâlâ ekranda.

YAZININ DEVAMI

YAZARIN DİĞER YAZILARI
“Almanlar et başında” 26 Nisan 2024 | 422 Okunma Ne olacak bu anne babaların hali? 19 Nisan 2024 | 728 Okunma Bayram neşesinin dışında kalmamak, lâkin içine de girememek... 12 Nisan 2024 | 98 Okunma Öz orucu, söz orucu, köz orucu ve seçim kampanyaları... 05 Nisan 2024 | 232 Okunma Kitapların sayfaları gençlere ve çocuklara çok mu uzak? 29 Mart 2024 | 150 Okunma