Rasim Özdenören'in "Gül
Yetiştiren Adam" isimli bir eleştirel romanı
var.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında
kendini evine kapatan ve elli yıl sonra sokağa çıkan bir adamın
yetmişli yıllar Türkiye'sindeki hâletiruhiyesini
anlatır.
Roman, yaşlı bir adamın gözünden
milletin değişimini, dönüşümünü, uğruna başını verdiği şeyleri
nasıl ayaklar altına aldığını ustaca yansıtır.
Zaman zaman düşünürüm. Aynı
şekilde iki binli yılların başında dünya ile ilişiğini kesip
inzivaya çekilen birini, günümüz Türkiye’sine getirsek acaba neler
hissederdi?
Herhâlde değişen teknoloji,
gelişen bilim, büyüyen şehirler ve yeniden tasarlanan üstyapı
karşısında hayretini gizleyemezdi.
Ne var ki maddi bakımdan
ulaştığımız bu ilerlemenin, manevi cephede tam tersine tezahür
ettiğini görürdü.
***
Kanal D'de sabahları yayınlanan
magazin programına denk geldim geçen gün.
"Miss Fashion TV" diye bir
kanalın düzenlediği güzellik yarışmasında bir Türk kızı, 45 ülkeden
katılan rakiplerini eleyip birinci seçilmiş.
Kanal D de sabah programına bu
kız ve annesini konuk etmiş.
Anne başörtülü.... Kızına
teşekkür ediyor, "Bize gurur yaşattı"
diye.
"Yarışmaya nasıl
katıldınız?" sorusuna, "Denesin, görsün,
kaybedecek bir şeyi yok diye düşündüm" şeklinde cevap
veriyor anne.
Bu arada 7 yaşındaki diğer
kızının da baleye gittiğini söylüyor.
Zahirde bazı hassasiyetler içinde
olması beklenen bir kadın, kızının yarı çıplak podyumda
yürütülmesinden gurur duyuyor ve
"Kaybedecek neyi var ki" diyor,
diyebiliyor.
Maksadım kınamak, tahkir etmek,
hedef göstermek değil. Çünkü herkesin evladı var ve yarın neyle
karşılaşacağını kimse bilemez.
Fakat, başörtüsünün
temsiliyetiyle ilgili sosyolojik ve psikolojik izaha muhtaç müthiş
meselelerimiz olduğu ortada.
Mesela, izdivaç programlarının
sürekli aday değiştiren tipleri başörtülüydü.
Yetenek
Sizsiniz Türkiye'de çocukları
ekranda dans ederken, perdenin arkasında dua eden başı örtülüler
gördük.
Yaparsın Aşkım,
Yemekteyiz, Gelin Evi... Bütün bu yarışmalarda 'kapalı'
adaylar var ve bunlar yarışma gereği yerlerde sürünüyor, kıran
kırana laf dalaşına giriyorlar.
"Çocuk
kimden?" sorusunun cevabını aradığı hafiye
programlarındaki aldatma hikâyelerinin,
adi vakaların ve hatta
maalesef ensest ilişkilerin bir parçası
yapılıyor başörtülüler.
Sınırlar aşılmış, sinir
uçları dağlanmış, değerler ise
değersizleşmiş...
***
2001 yılında "Biri Bizi
Gözetliyor" diye bir televizyon programı
vardı.
Kaç sezon sürdü hatırlamıyorum
ama o sıra gençlerin bir evde yaşaması toplumdan bir hayli tepki
çekmişti.
Şimdi BBG
Evi'ni yeniden kursalar ve içine başı açık, başı örtülü
yarışmacılar koysalar, kimsenin gıkı çıkmaz.
Çünkü, rezillik ekranla sınırlı
değil. Toplumsal bir karşılığı var.
Güzel
gelişme
- Beykoz'da
tartıştığı kişiyi delik deşik eden adam.
- Ankara'da
anaokulunda çocuğun üstüne oturan öğretmen.
- Bahçelievler'de sınıf
arkadaşını pompalı tüfekle vuran çocuk.
- Bayrampaşa'da taksicinin
kafasına kurşun sıkan gaspçı.
- İzmir'de
kız arkadaşını sokak ortasında tekme tokat döven
haysiyetsiz.
Bunlar, son bir ayda konuştuğumuz
vakalar. Hepsi de güvenlik kamerası kayıtlarına
takıldı.
Ekranlar maalesef bu tür
görüntülerden geçilmiyordu. Bıçaklama, vurma, taciz kayıtları
sansürsüz veriliyordu.
Oysa bu tür görüntüler,
insanlardaki vicdanları köreltip, olağan dışı hâlleri
sıradanlaştırıyor.
İçişleri Bakanlığı bir genelge
ile düzenleme getirdi ve dehşet görüntülerini yayanlara ceza
verileceğini duyurdu. İyi oldu.
Fransız
Gezi'si
Fransa bir haftadır cayır cayır
yanıyor. Benzin zamları bahanesiyle başlayan gösteriler ülke
geneline dalga dalga yayılıyor.
Merak ettim:
-Gezi olaylarında
"Türkiye’de bahar havası" diye manşet
atan Liberation, Fransa'da da bir bahar
kokusu almış mıdır?
- Gezi'nin sebebini sokakta
öpüşememeye, alkol yasağına bağlayan France
24, Paris'teki yangını neye bağlamıştır?
* Gezi olaylarının altından kadın
cinayetlerini çıkaran Le Figaro,
Şanzelize'deki kadınlar için ne tür bir çözümleme
yapmıştır?
* Erdoğan için "Ülkenin
tepesinde giderek soyutlanıyor" diye yazan Le
Monde, Macron'un politikalarını ne diye duyurmuştur?
İtfaiye hortumu şeklinde resmettiği minareyi Erdoğan'ın eline
verip, laiklere su sıktıran gazete, kendi ülkesindeki yangını nasıl
karikatürize etmiştir?
Bu sorularımın cevabını aramak
için İHA Paris muharibi Özlem Kaplan'ı
aradım.
Diyor ki: "Medya burada linç
ediliyor. Göstericiler basını ‘sansür yapmakla’ eleştiriyor. Hatta
kanalın birinde canlı yayın yapan muhabir polis şiddetini
anlatırken, pat diye yayını kapattılar. Gazete ve televizyonlar
eylemcilerin arasındaki 'çapulcular'a dikkat çekiyor. Yansıtılmak
istenen şu: Bir grup şiddetli çapulcu var ve onlar normal iyi
niyetli vatandaşları kaosa sürüklüyor. Zaten Macron da
‘casseur/çapulcu’ dedi. İş 'Mesele benzin değil alım gücü, sen
hâlâ anlamadın mı’ muhabbetine dönüştü. Eylemciler 1789
Fransız İhtilali'ni referans alıyor."