Türkiye'nin Rusya ve İran'la Suriye krizinin çözümü noktasında
aynı masanın etrafına oturması ve bir mutabakat metni imzalaması
"Batı dünyasının tasfiye halindeki siyasal elitleri"nde hem bir
şaşkınlık, hem bir öfke, hem de bir hayal kırıklığı yaratmış
durumda.
Şaşkınlar çünkü Türkiye'nin 4 yıldır muhatap olduğu düşük
yoğunluklu savaşa rağmen nasıl hâlâ ayakta durabildiği, dahası
sahada mevzi kazanabildiğini anlayamıyorlar. Öfkeliler çünkü
Türkiye'nin bölge ülkeleriyle ABD ve AB'nin yönlendirmeleri dışında
ilişki kuruyor olmasını hazmedemiyorlar. Hayal kırıklığı içindeler
çünkü Rusya ve Türkiye'nin arasını açmaya dönük onca girişim bir
sonuç vermedi.
Batı medyasında oklar bugüne dek Türkiye'ye yöneldi, Türkiye'nin
Batı'dan koptuğu, eksen değiştirdiği hikâyeleri anlatıldı.
Sürdürülen dış politikanın modern Türkiye tarihinde ideolojik bir
sapma olduğu, yanlış kimlik tercihleri dolayısıyla bu noktaya
gelindiği iddia edildi. Kısacası suçlu ilan edilen Türkiye oldu! Ne
var ki bu söylemsel saldırıların sahayı, siyasal eylemleri
bırakalım belirlemeyi, etkileme gücü dahi olmadı. Türkiye, bütün
maliyetlerine katlanarak bağımsız politika üretmeye devam etti.
ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerde radikal sayılabilecek ölçüde
siyasal değişimler yaşanıyor. Sadece yönetici aktörlerde değil,
yönetim felsefesinde de ciddi değişimler söz konusu. Bu değişime
paralel biçimde "sorunun kaynağı"na ilişkin teşhislerde de
farklılıklar görülmeye başlanıyor. Birçok alanda fatura sabık
yönetimlere çıkarılıyor. Bu faturaların günden güne daha da
kabaracağına emin olabilirsiniz.