Dünya değişiyor. Yeni ittifaklar oluşuyor. Yeni çatışma alanları
doğuyor. Türkiye, dünyanın yeniden harmanlandığı bu dönemde
kendisini emniyete almaya, küresel belirsizlik ortamına rağmen
büyümeye çalışıyor.
Rusya, Çin, ABD hattında sorunlarını çözmeye, pragmatik
işbirliklerine ve mikro ittifaklara doğru yöneliyor. Cumhurbaşkanı
Erdoğan, 26 günde 6 ülkede dünya liderleriyleTürkiye'nin
meselelerini müzakere etmiş olacak.
Türkiye'nin merkezi rolü giderek artıyor, Çin'in,
Rusya'nın, ABD'nin küresel sistemdeki rolleri de yeniden
tanımlanıyor.
Peki ya Avrupa? Avrupa ortada yok!
AB, Almanya, Fransa kendi içine kapanmış halde.
Diyeceksiniz ki onların seçimleri var.
Seçimler hep vardı, yarın da olacak. Ancak şu anda başka bir
süreç işliyor. Çok ciddi bir meydan okumayla karşı karşıya
Avrupa.
Giderek dünyanın taşrasına dönüşüyor.
Bu haliyle de yeniden merkez olma, dünya siyasetinin yönüne
etki etme imkânı yok. İskandinav ülkelerinden, Doğu Avrupa'dan,
Baltık Cumhuriyetlerinden bahsetmiyorum. Orta Avrupa'dan ve
Atlantik Avrupasından söz ediyorum.
Avrupa'nın önündeki sorunlar derin.
Çok ciddi bir ekonomik durgunlukla karşı karşıya Avrupa. Bu
durgunluğun yeni bir krizi doğurma ihtimali ise giderek
güçleniyor.