Bu memlekette ne çok hesap sahibi var! Kendi kayığını
yüzdürmenin derdinde olanlara diyecek lafım yok. Ne diyelim,
hayırlı işler! Ama bir de suyu bulandıranlar var. Onlar tehlikeli!
Dertleri sadece kafa karıştırmak değil. Kafa koparmak! Usul usul
dışarıdaki Türkiye düşmanlarına malzeme temin ediyorlar.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı hedefe koyuyorlar. Kimi gizli yapıyor bunu,
kimi açık.
Otoriterlik ithamları... Diktatör suçlaması... Yolsuzluk
yalanları... Radikal İslamcı suçlaması... Bunlar Cumhurbaşkanı
Erdoğan'ı yıpratmak ve yerinden etmek için kullanıldı. Hâlâ da
kullanılmaya çalışılıyor. Bu yalanlar bazen birlikte bazen tek tek
kullanılıyor. Nabza göre şerbet veriliyor. Nabız nerede atıyor?
Elbette Washington'da. Bakın Gezi kalkışması da, 17-25 Aralık
darbesi de, 6-8 Ekim ayaklanması da, 15 Temmuz darbe girişimi de
Washington'ı harekete geçirmek için yapıldı.
Diyeceksiniz ki, bu olayların arkasında Washington'ın dahli yok
muydu? Elbette Washington'da bir grup bu olayların gelişiminde rol
üstlendi. Fakat nihai hedef ABD'yi bütün kurumlarıyla birlikte
Türkiye karşıtı bir noktaya getirmek, Türkiye'ye uluslararası bir
müdahalenin önünü açmaktı. 15 Temmuz'da büyük bir hayal kırıklığı
yaşadılar. Hiç beklemiyorlardı. Türkiye halkı bu ülkeyi vatan
bildiğini, yabancı işgaline izin vermeyeceğini bütün dünyaya
gösterdi.
Terörden de umduklarını bulamadılar. Devlet terörle mücadelede çok
büyük başarılar elde etti. Terörü kaynağında kurutmaya başladı. 16
Nisan referandumundan "Hayır" sonucu çıkarmak için çok çabaladılar.
Onda da muvaffak olamadılar.
Şimdi 2019'u hedefliyorlar. Fakat ortada bir terslik var. Batı'dan
istedikleri rüzgâr bir türlü esmiyor. Batı medyasında Türkiye
karşıtı, Erdoğan düşmanı kampanya hız kesmeden devam etse de Batılı
siyasetçiler açıktan tavır almıyorlar. Erdoğan'a karşı bir tutum
sergilemiyorlar. Aksine Avrupalı siyasetçiler ilişkileri
toparlamaya çalışıyor. Hemen hepsi aynı şeyi söylüyor. NATO ve
AB'den uzaklaşmış, Rusya'ya yakınlaşmış bir Türkiye'nin büyük bir
tehdit olacağının altını çiziyorlar. Ancak ne yapacaklarını da
bilemiyorlar. Bu durum onları son 5 yılda yaptıklarını yapmaktan,
Türkiye'nin iç işlerine gönüllerince müdahale etmekten
alıkoyuyor.
FETÖ'nün, PKK'nın hali malum. Onların gayretlerinden çok bahsettik.
Fakat bir de Erdoğan karşıtı bir başka güruh var. Güya kendilerine
anti-emperyalist diyorlar. Kendilerini FETÖ'yle mücadelenin
şampiyonu ilan ediyorlar. Halbuki 2019'a giderken FETÖ'yle aynı
yoldan, aynı hattan ilerlemeye devam ediyorlar.
Dikkat edin, bu aralar Sözcü, Cumhuriyet, Birgün ve onların izinden
giden birtakım internet siteleri yeni bir hareketlilik içindeler.
Bir kez daha, entegre bir biçimde laik-antilaik tartışmasını
sahneye taşıyorlar. Bunu yaparak bir yandan içeride bir toplumsal
kesimi tahkim edip siyasallaştırmaya, bir yandan askeri bürokrasiyi
tahrik etmeye, öte yandan da Batı'nın dikkatini çekip desteğini
almaya çalışıyorlar. Açıktan yapamasalar da alttan alta
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı radikal İslamcı bir ajandaya sahip olmakla
suçluyorlar.
Cumhurbaşkanı'nın, hükümet temsilcilerinin, üst düzey komutanların
Zeytin Dalı Harekâtı ile ilgili yaptıkları konuşmalardaki milli,
manevi unsurları öne çıkarıp, buradan hareketle Türkiye'nin sınır
ötesi operasyonlarını pan- İslamist bir motivasyonla yaptığı imajı
uyandırmaya çalışıyorlar.
Oysa bu topraklara o kadar yabancılar ki? İnsanlar neden şehadete
koşuyor? 1915'te Çanakkale'de, 15 Temmuz 2016 gecesi sokaklarda,
meydanlarda, Zeytin Dalı Harekâtı esnasında şehit olanlar ne adına
şehit oldular? Bayrak adına, vatan adına, millet adına, İslam
adına...
Bunlar bizim asli değerlerimiz. R. Tayyip Erdoğan'ı bu millet bu
değerlerin asli temsilcisi olduğu ve bu değerlerden asla taviz
vermediği için bağrına bastı. Basmaya da devam edecek...