Şaşırdık. Kafamız karıştı.
Hangisine inanacağımızı bilemedik.
Kemal Kılıçdaroğlu ve Muharrem İnce'den bahsediyorum.
Hatırlayalım.
Muharrem İnce bundan 3 hafta kadar önce çıktı dedi ki "Amerikalılar
beni aradı."
Sonra harfi harfine şunları söyledi:
"Bana dediler ki, Muharrem Bey Türkiye Cumhuriyeti devleti henüz
Fetullah Gülen'i usulüne uygun şekilde bizden istemedi. Yani
Türkiye Cumhuriyeti Fetullah Gülen'in iadesini usulüne uygun
biçimde istememiş.
Soru bir, neden istememiş?"
Sonrası hepimizin gözünün önünde cereyan etti.
Hükümet yetkilileri İnce'nin bu sözlerine haklı olarak tepki
gösterdi. İade başvurusunun usulüne uygun yapıldığı, ABD'nin
yetkili makamlarına koliler dolusu delil gönderildiği ifade
edildi.
Hatta başbakan bir çağrı yaparak eğer istiyorsa CHP heyetinin
Adalet Bakanlığı'ndan izin alıp söz konusu dosyaları
inceleyebileceğini belirtti.
Bunun üzerine CHP bir heyet kurup delilleri incelemek üzere Adalet
Bakanlığı'na gitti.
Hatta heyette yer alan bir avukatın 15 Temmuz işgal girişimi
öncesinde FETÖ'cülerin yayın organı Can Erzincan TV'de programlara
katılan bir isim olması büyük tepki çekti.
CHP heyeti belgeleri inceledi ve bakanlıktan ayrıldı.
Peki ya sonra?
Muharrem İnce bir açıklama yaptı mı?
Tabii ki hayır.
Bir kez daha çamur at izi kalsın yaklaşımıyla hareket etti.
Arayan kişinin kim olduğunu da söylemedi.
Türkiye Cumhuriyeti devletine attığı bu iftira hakkında bir daha
konuşmadı.
Özür de dilemedi.
Bir kez daha FETÖ'cüleri sevindirdi.
Devletin terörle mücadelesine gölge düşürmeye çalıştı.
Neyse!
Gelgelelim olay burada bitmedi.
Bu kez Muharrem İnce'ye rakibi Kemal Kılıçdaroğlu cevap verdi.
Kılıçdaroğlu, "Bana gelen 3 sayfalık bir rapor var, aynı rapor
Sayın Muharrem İnce'ye de verildi. Bu dosyalara göre Amerika'nın
bize iade etmesi lazım" dedi.
Eee, ne oldu şimdi Muharrem İnce?
Partinizin genel başkanı bile sizi yalanladı.
Amerikalılar illa ki telefon numarası bırakmıştır.
Bir arayıp sorun bakalım, şimdi ne yapıyoruz, ne tavsiye
ediyorsunuz diye.