Kasım seçimi öncesinde HDP Genel Başkanı Demirtaş milletvekili sayılarının yüze çıkacağını söylüyordu. Ona göre çatışma ortamı Kürt oylarının HDP’ye kayma trendini güçlendirecek, ülkenin batısında da AKP karşıtlığı sayesinde oylar yükselecekti. Seçim sonrasında milletvekili sayısı 80’den 59’a düşünce çatışma ortamının AKP’ye yaradığını, iktidarın sırf bu amaçla savaşı sürdürdüğünü öne sürmeye başladılar. HDP’nin bölgede niye oy katbettiğini ise diğer eşbaşkan şöyle açıkladı: “Halk henüz özyönetime hazır değildi.” Diğer bir deyişle kendi yönettikleri belediye ve mahallelerde barikat kurup hendek kazarak yönetimi gençlik çetelerine teslim etmeyi ‘öz yönetim’ sanıyor ve halkın da ‘olgunlaştığında’ buna destek vereceğini düşünüyorlardı. En çarpıcı açıklamalardan biri de Kandil’den geldi. PKK lideri Bayık “biz olmasak HDP ancak yüzde 5 alırdı” diyebildi… Yani meğerse çatışma ortamı olmasaymış geriye HDP diye bir parti de kalmayacakmış…
Bu akla ziyan ve tamamen gülünç söylemlerin nasıl bir açıklaması
olabilir? Bu insanlar Kürtleri bile tanımayacak kadar kör olabilir
mi? Ya da siyasi denkleme biraz da olsa objektif bakamayacak kadar
psikolojik bunalım mı yaşıyorlar? Ama belki de ortada
başarısızlığın üstünü kapama ve kendine alan açmaya yönelik kaba
bir gayretten ötesi yoktur. Şimdilik Kandil ve HDP başarısızlığı
dolaylı yoldan birbirinin üzerine atmakla meşguller.
Oysa bu başarısızlık yolunu birlikte ve kendilerinden çok emin
olarak döşediler. Esas strateji AKP’nin Çözüm Süreci’nde yalnız
bırakılmasıydı. Böylece sürecin tıkanmasının sorumluluğu iktidara
yıkılacak ve Kürt maksimalist siyaseti meşru hale gelecekti. Ne var
ki AKP bu sorunu çözmeye niyetli tek siyasi aktördü ve ona karşı
bir pozisyonun Kürtler tarafından anlaşılır bulunması zordu. Bu
noktada iktidarın ‘faşizme’ kaydığı, Erdoğan’ın ‘diktatör’ olmak
istediği söylemi kurtarıcı oldu… Çünkü AKP’yi gayrimeşru
yapabildiğiniz ölçüde, onu yalnız bırakmanız, onunla mücadele
etmeniz de meşruydu.