'YENİ Türkiye' benim gözümde hiç makbul bir kavram değildi.
Silivri vicdansızlıklarının sinonimiydi bu iki kelime...
Oysa AKP’nin ilk yıllarında adını koymadan yeni bir Türkiye’ye doğru gittiğimiz umudunu yüreğimde taşıyordum.
Ama Ergenekon zulmü başlayınca o umudum kaybolmuştu.
Sonra bir musibet geldi...
Bin değil, yüz bin nasihatten daha evla bir musibet...
Darbe bütün hepimizin içine ecel korkusunu sardı.
Melun bir çetenin, ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı’nı, ailesi ile birlikte yok etmeye azmettiği gece, ben de Beykoz’daki evimde kolektif bir ecelin benim de kapıma dayandığını hissettim.
Şimdi darbe sonrasına bakıyorum.
Kafasına dayanan silahtan korkup, şapkasını alıp gitmemiş bir
Cumhurbaşkanımız var.
Darbe gecesi, daha ilk dakikalarda “Bu bir kalkışmadır. Buna boyun
eğmeyeceğiz” diyen bir Başbakanımız var.
Darbe gecesi, ölüm pahasına kendini savunmuş bir Meclisimiz
var.
“Darbe sadece ona değil, hepimize” diyerek ilk andan itibaren karşı
çıkmış, ama asıl sonrasında, darbecilerin temizlenmesine karşı her
türlü desteği vermiş bir ana muhalefet partisi başkanımız
var...
Darbe gecesi evirmeden çevirmeden, olabilecek en direkt cümleyle
darbecilerin karşısına dikilmiş bir MHP Genel Başkanımız var.
Son zamanlardaki her şeyi unutup seçilmiş iradeye destek veren bir
HDP’miz var...
Ülke muhafazakârıyla, seküleriyle, Kürt’üyle, Alevi’siyle tek vücut haline gelmiş.
Arkadaş... Bak kulağını aç ve dinle...
Bu “Yeni Türkiye” lafı var ya...
Benim kulağıma ilk defa çok güzel gelmeye başladı...
ATLAR GEÇERKEN DERE DEĞİŞTİRİLMEZ
DÜĞÜN gecesi mutlu bitti...