Yaşadığımız şu günlerde başlık bazılarınıza tuhaf gelebilir.
Gelmemeli…
Günlerdir siyasetten başka bir şey konuşmuyoruz ve deprem
bölgelerindeki insanlar trajediyi yaşamaya devam ediyor.
Bu başlığı benim küçük bir protesto eylemim olarak kabul
edebilirsiniz.
Yazının amacı ise çok başka…
Son günlerde çözülmeye başlanan hayvanlarla ilgili bir sırrı sizle
paylaşmak.
Bu depremde öğrendiğimiz bazı gerçeklerden biri de şuydu:
Enkaz altında sağ kalanların bir bölümü umut çizgisini geçtiğimiz
süreden sonra bile hayatta kalmayı başardı.
Ancak bununla birlikte şu acı gerçeği de öğrendik.
Enkaz altında kalıp ta 10 gün sonra kurtulanları bekleyen en büyük
tehlike böbreklerinin hasar görmesi nedeniyle hayatlarını kaybetme
ihtimali ile karşı karşıya kalmasıydı.
Bunun nedeni de, enkaz altında içecek su bulamayınca ürenin kana
karışıp vücudu zehirlemesiydi…
Bilim insanları şimdi şunu soruyor:
Ayılar Kasım ayı ortalarında kış uykusuna yatıyor ve Nisan ayının
ortalarında uyanıyorlar.
Kış uykusuna yatan bir ayı 5-6 ay hiç su içmediği, hiç idrar
yapmadığı veya çok az yaptığı halde vücudundaki üre neden onu
zehirlemiyor?
Üstelik kış uykusuna yatan hayvanlar, aynı ağırlıktaki kış uykusuna
yatmayan hayvanlara göre yüzde 50 daha uzun yaşıyor…
Neden?
Tabi soruyu daha da genişletebiliriz…
Kış uykusuna yatan hayvanlar, açlığa, susuzluğa ve vücut ısılarının
düşmesine nasıl dayanabiliyorlar?
Ama en öncelikli soru şuydu:
Kış uykusuna yatan hayvanların böbrekleri nasıl oluyor da hasar
görmüyordu? Nasıl oluyor da ayılar idrarlarını yapmadıkları ve su
içmedikleri halde üre kana karışıp vücudu zehirlemiyordu?
Bu sorunun ilk cevabı geçen yıl ‘Science’ dergisine yayınlanan bir
makale ile cevabını buldu.
Kanada Montreal Üniversitesi öğretim üyesi Matthew Regan, Wisconsin
Üniversitesi öğretim üyesi Hannah Carey’le birlikte bu sorunun
cevabını “Onüç çizgili Spermofil” denilen Alp dağı sıçanında
buldular.
Buna göre dağ sıçanının vücudundaki mikrobiyotalar, hayvan uyuma
haline geçince değişikliğe uğruyor ve üreyi dönüştürerek bir tür
azota çeviriyordu. Böylece üre, idrar yoluyla dışarı atılmak yerine
amino aside dönüşüyor ve bağırsaktaki bakteriler aracılığıyla
absorbe ediliyordu.
Enkaz altındaki insan vücudunun yapamadığı işlem işte buydu…
Peki enkaz altındaki insan vücuduna bu kabiliyet kazandırılabilir
mi?
Henüz bilinmiyor…
Ama şimdilik en azından bu soru sorulmaya başlandı.
Tabi sorulmaya başlayan başka sorular da var.
Kış uykusuna yatan hayvanların bugüne kadar bilinmeyen bazı sırları
insana da sağlık bakımından ve hayatı uzatma bakımından yeni
ufuklar açabilir mi?
Canlılar dış ısı şartlarının değişmesine farklı biçimde
direniyor.
Bazıları göç ederek, bazıları kürkleri ile bazıları da kış uykusuna
yatarak.
İnsan gibi bazıları ise giyinerek veya iç mekan ısısını
ayarlayarak…
Şimdi önümüzde küresel ısınma tehlikesi var.
Küresel ısınmanın bizlere vereceği zararın azaltılması bakımından
çok önemli…