• Türkiye’nin içinde yer aldığı bu coğrafyada devlet (kamu)
ekonomik yapıyı tamamen özel sektöre bırakmak lüksüne sahip
değildir.
• Avrupa’nın kapitalist ağırlıklı demokratik ülkeleri bu
esnekliğe (ve lükse) sahiptirler. Çünkü iç ekonomide (ve AB
şemsiyesinde) vergilerden haksız rekabetin engellenmesine,
çalışanların toplumsal örgütlenme ve sendikalaşma koşullarına ve
ekonomik saydamlığa kadar demokrasinin koşulları parlamenter düzen
içinde, kuvvetler ayrılığına bağlı olarak uygulanır.
• İktidarda sağ, sol ya da liberal ağırlıklı bir hükümetin ya
da koalisyonun bulunması, “içerdeki bu yapıyı büyük ölçüde
etkilemez”. Hollanda’dan İsveç’e, Fransa’dan Almanya’ya kadar
“toplumsal örgütlenmeler üzerine kurulmuş” parlamenter rejimin bu
ulaştığı sosyal devlet (ve toplum) yapısını korur.AB bu nedenle,
bugün bile “bütçesinin çok büyük bir bölümünü tarım desteği olarak
ayırır ve sosyal toplumsal yapı kimliğini korur.” Ya bizim
coğrafyada
Türkiye’nin içinde bulunduğu Ortadoğu’da ise postallı, dinci,
Ailevi otoriter rejimler (ve adamlar) ülkelerini yönetirler.
Son yüzyıldır Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti
bölgede bir istisna olduğu için hem bölgedeki faşist rejimler hem
de Ortadoğu’da at oynatan emperyalist güçler 1990 sonrasında
Türkiye’yi tam olarak hedef aldılar.
- Yeşil kuşakla dinciler, kendilerine NATO ile bağladıkları kimi
askerler ve bürokrasinin “devşirilenlerinin” yardımı ile
Cumhuriyet’i ve Atatürk devrimlerini yıkmak için harekete
geçtiler.
FETÖ somut ve organize bir güç olarak siyasal İslam kaldıracı ile
ortaya çıkınca, İslamcıların “bir bölümü” bile şaşırdılar. Ama
çoğunluğu hiç şaşırmadı: “ABD’yi kullandığını...