Türkiye dört büyük krize saplanmış durumdadır:
- Demokrasiden uzak tek adam rejiminin FETÖ’ye, üzerimizde hesap
yapan ülkelere yaradığı, ülkenin çağdaş dünyadan kopmasına yol
açtığı artık kesinleşti. Parlamenter demokrasiye ve kuvvetler
ayrılığına dönülmesi, aklı başında olan büyük çoğunluğun ortak
talebi haline geldi. AKP içindeki bölünmeler de bunun
göstergesidir.
- Türkiye’nin Suriye bataklığına saplanması ve iç savaşın bir
parçası ve tarafı haline gelmesi kimlerin mi işine geldi? ABD,
Avrupa, PKK, FETÖ ve Yunanistan’ın.
Ankara, 2011’den beri Suriye politikası ile bölgede (ve Doğu
Akdeniz’de), “kendini yalnızlığa adeta mahkûm etmiştir.” ABD,
Avrupa, İsrail, Mısır, Yunanistan, Körfez ülkeleri ve S.
Arabistan’ı yok yere “karşımıza aldık.” El Nusra (ve Müslüman
Kardeşler) uğruna!
Kendimizi Suriye’de, “cihatçılarla aynı gruba soktuk.” Türkiye’de
çok büyük çoğunluk, Suriye politikasının yanlışlığını görüyor ama
yönetim, ısrarından vazgeçmiyor. İdeolojik saplantı akılcı
politikaların yolunu kapatıyor.
Yanlış Suriye politikamız PKK’nin (YPG ve PYD), ABD’nin ve
Avrupa’nın alkışladığı (!) bir kazanç haline dönüştü. 70 bin
kişilik ABD, Fransa ve İngiltere destekli YPG gücü ile fiilen
yerleşmiş durumda.
Trump, “Çekiliyoruz” dediğinde daha o zaman
yazmıştım, “ABD, Kuzey Irak-Kuzey Suriye hattından kesinlikle
çekilmez” demiştim. Biz ise adeta medyamızla birlikte “aptalı”
oynayarak, “bir ayda mı iki ayda mı diye seviniyorduk!”
Bugün de aynı süreç yürüyor: Suriye sınırımızın öbür yanı ABD,
Fransa ve İngiltere destekli askeri Kürtçü güçler tarafından fiilen
işgal edildiler. Erdoğan’ın
Esad’la kavgası bu sonucun yolunu açtı. Ankara’nın
hiç vakit geçirmeden Şam ile derhal işbirliğine girmesi tek yol,
ulusal çıkarımız kesinlikle bunu zorunlu kılıyor.