Bir süre önce Emirgân’da, büyük çınarın altında Muharrem
İnce ile görüştüğümüzde ona, “Benim adayım sensin”
demiştim. Bu sadece şahsi bir dostluk mesajı değildi. “Toplumsal
boyutta sürükleyici ve etkili kişiliği için söylemiştim.”
İçinde bulunduğumuz darboğazlar, “sonuca götürücü insanları”
gerektirir. Kriterleri bu anormal koşullar için düşünmek
zorundayız.
Aynı şey Meral Akşener için de geçerli: İnce’yi
Akşener’le birlikte düşündüğümüz zaman siyaset yeni bir ivme
kazanıyor. Hele Saadet Partisi’nin lideri Temel
Karamollaoğlu’nu eklediğinizde sacayak
tamamlanıyor. Dönem, “gözünün üzerinde kaşın var” deme lüksünü bize
vermiyor. “Asgari müştereklerin” düzeyi de değişmiştir. Siyasete,
“normal demokratik koşullardaki gibi bakamıyoruz”. Son çıkış
noktasındayız: ya yeniden demokrasi, ya da siyasal İslamın
“Ortadoğulaştırdığı” kutuplaştırılmış bir Türkiye: tercih bu ikisi
arasında olacak.
Bahçeli’nin canhıraş çıkışları mı? Herkes çok
kızıyor, aksine ben “söylesin” diyorum. Çünkü bu tür tepkiler
aslında, “gerçek kimliklerinin ortaya çıkması için itirafname”
niteliğindedir. Onların “suretlerini” ortaya bir ayna gibi
çıkarır.
Sevgili Hayrettin Karaca ve Muazzez İlmiye
Çığ asimetrik bir biçimde “Giderayak” diyorlardı ya, onun
gibi. ‘Millet İttifakı’, Ecevit ve Erbakan koalisyonu
gibi
Millet İttifakı bir bakıma, 70’lerin ortasındaki
Ecevit- Erbakan koalisyonunu
anımsatıyor. O yıllarda da Türkiye ağır iç kargaşa ve dış baskılar
ile çalkalanıyordu. O günleri Ecev...