80’lerin ortasından beri, neredeyse 35 yıldır “sürdürülebilir
üstünlükler kuramı” üzerinde çalışıyorum. Gazete, dergi ve
kitaplarımda da defalarca yayımladım. (*) Bu görüşüm kimi
uluslararası yayın organlarında da yer aldı.
Özetle, hem azgelişmiş hem de gelişmiş ülkelerde bir yönetim (ve
rejim) şu ya da bu ortamda iktidara geldiğinde, “otoriter bir
yapıya dönüşmeye başlayınca” çıtayı sürekli yükseltmek zorundadır.
Başka türlü “iktidarda kalma olanağı yoktur”!
“Her ne pahasına olursa olsun” iktidarda kalma düşüncesi ve
uygulaması vazgeçilmez hale gelir. Bu sadece ideolojik değil aynı
zamanda da “teknik” bir husustur: aynen bir otomobil yarışçısının
kazanmak için hızı sürekli yükselterek gaza anormal şekilde basması
ve kazanın kaçınılmaz hale gelmesi gibi: ünlü Roma
İmparatorluğu’nda, kendilerini hazırlayan askerlerin “birbirlerine,
öldüresiye saldırmaları misali”... ya da stadyumda izleyenleri
“eğlendirmek ve oyalamak için”, on binlerce insanın öldürülmesi
gibi... ayakta (ve iktidarda) kalmak için her şey “mubahtır”
felsefesi...
Otoriter iktidar askeri, dini ya da parasal gücü öne çıkararak
iktidarda kalmanın “araçlarını” kullanır. Dün
Hitler ve Stalin, bugün Suudi
Arabistan bunun en belirgin örnekleridir. Suudi Arabistan kendi
memurunu bile öldürüp paketliyor, ilkel rejimin ayakta kalması bunu
gerektirir.
Otoriter düzeni yavaş yavaş oluşturan iktidar zamanla, “kendisinin
istese de, hiçbir zaman geri adım atamayacağı bir noktaya
gelmiştir”. Geri adım demek, “yaptıklarının bu sefer kendisine,
hukuk ya da hukuk dışı yollarla uygulanmasına” izin vermek
demektir. Çıta bu kadar yükseldiği için de artık “üzerinden
atlayamazsınız”, altında ezilmek kaçınılmaz hale gelir.
‘Gelişmişler’ bile...
Gelişmiş ve d...