AKP dün ABD’nin Ortadoğu politikasının destekçisi (ve ortağı)
idi. 1 Mart tezkeresinin geçmesi için elinden geleni yaptı. ABD,
AKP’yi (ve siyasal sistemi) var gücüyle destekliyordu.
TBMM, bazı AKP’lilerin de sağduyusu sayesinde ABD’nin (ve
emperyalizmin) dayatmasını reddetti. Bu duruş Ankara ve Şam’ı,
“ortak hükümet toplantısı” yapacak bir noktaya taşıdı. ABD sonra, 1
Mart’ta yapamadığını, AKP’yi (ve Ankara’yı) Suriye savaşına sokarak
Kürdistan politikasına PYD ve YPG maşaları ile adeta ortak
etti.
Ankara (ve Erdoğan), 1 Mart 2003’te TBMM’nin
aldığı ABD’ye ret kararından “dönmek zorunda” kaldı. Moskova ve
Tahran’a, hatta Bağdat ve Şam’a yanaştı. Ancak Ankara’nın 2010-2016
arasında Gülen ve Suriye konularında yürüttüğü
akıl almaz yanlış uygulamalar Türkiye’yi büyük bedel ödemeye
sürükledi. 1 Mart 2003’teki gibi bir Meclis’in 2010’dan itibaren
tamamen ortadan kalkmaya başlaması, “bugünkü kimi doğru kararların
bile yanlış sonuçlar vermesine yol açacaktır”.
Meclis’siz ve tek adamlı uygulamaların bedeli 80 milyona
ödetilecek;
-Ankara’nın Suriye’ye “dahli” dolayısıyla ithal etmek zorunda
kaldığımız “4 milyon kişinin siyasi, iktisadi ve güvenlik
bedelleri” çok büyüyerek sürecek.
-İçeride üstünü örttüğümüz için, “ihraç ettik sanılan”
Sarraf olayı, yalnız iktidara değil, halkın tümüne
de büyük bir bedel ödetecek.
-Batı karşıtlığını “akılcı dengelerden kopararak 6-7 Eylül
olaylarına benzetmek isteyenler ortalığı kaplayacak”.
-Ege adalarımızı Yunan işgal ederken biz Afrika’nın Sudan gibi
çağdışı ülkelerinden “ada kiralayacağız”. İşler “kanun benim,
devlet benim” noktasına getirilince, koskoca T...