16 Nisan'da yapılacak referandumda cumhurbaşkanlığı hükümet
sistemiyle ilgili değişiklik tekliflerini oylayacağız. Toplum
olarak tartışarak birbirimizi ikna etmeyi pek becerdiğimiz
söylenemese de bir biçimde süreç ilerliyor. Kendi adıma referanduma
giden süreç boyunca, bildiğim konularda söz almaya çalışacağım.
Dilerseniz, bugün psikanalizden liderliğe, lider-toplum ilişkisine
nasıl bakıldığından yola çıkalım.
Psikanalizin kurucusu Freud, toplum psikolojisini ve liderliği ele
alırken toplulukları hakir gören Gustave Le Bon'un o sıralar epey
revaçta olan “Kitle Psikolojisi” kitabının etkisi altındadır. İnsan
psikolojisine bakışındaki genel karamsarlık, toplulukları düşündüğü
sırada doruğa çıkıyor. Birbirleriyle alakasız insan
kalabalıklarının oluşturduğu yığın yani “kitle” ile “organize
topluluk” arasında bir ayrım yapmıyor. Ona göre, topluluğun bütün
üyeleri, lideri kendi “ego ideali” yerine koyuyor ve her biri
kendisi için lidere duygusal enerji yatırımı yapıyor. Lider
sayesinde toplum, ortak bir ideal etrafında birleşebiliyor ve
üyelerin birbirlerine bağlılıkları artıyor.
Freud'un bu görüşleri, bizzat onun ekolüne bağlı kimseler
tarafından çok eleştirildi ve bu görüşlerin ne toplumları ne de
liderliği anlamada bir işe yaramayacağı vurgulandı. Ancak onlar da
sıklıkla Freud'un yakalandığı indirgemecilik hatasına düştüler.
Bunlardan birisi, ünlü Türk psikanalist Vamık Volkan'dı. Volkan,
topluluk psikolojisini “çadır” metaforuyla açıklamakla yetindi,
kimliği tüm üyeleri örten bir çadır bezine, lideri de çadırı ayakta
tutan direğe benzetti.