Şöyle bir zihnimi yokladım. ABD'de dini oluşumların toplum
hayatındaki rolüyle ilgili olarak ilk kez yıllar önce asistanlığım
sırasında modern psikiyatri tarihi çalışırken karşılaşmıştım. 18.
Yüzyıl sonlarında akıl hastalarının zincirlere bağlandıkları
tımarhanelerden kurtulmalarında “Quaker” denilen, gnostikler
(Hıristiyanlık'ta Hz. İsa'nın Tanrı'nın bilgisi olduğuna inanma;
diğer dinlerde batınilik) içinde sınıflanan kimseler başı
çekiyordu. ABD'de cezaevlerinin ıslahı gibi modernliğin sosyal
siyaseti diyebileceğimiz her uygulamanın başlangıcında bu yeni
Hıristiyanlık anlayışına sahip gnostikler vardı.
“Dostlar Toplumu” da denilen Quakerlar, 17. Yüzyıl'da, İngiltere'de
ortaya çıktı. Kurucusu Leicestershire'da bir dokumacının oğlu olan
George Fox, mucizevî bir ses duyduktan sonra Tanrı'yla doğrudan
konuşabileceğini ve insanların aracılığı olmadan da
aydınlanabileceği sonucuna varıyor ve kiliseleri reddediyor. Amacı,
dini hakikati bulmak ve ilk Hıristiyanlığı yeniden canlandırmak
olan bir organizasyon kuruyor. Bağlılar, “Tanrı'nın sonsuz paklığı
ve yüceliği karşısında hissettikleri huşu nedeniyle titrediklerini”
belirttiklerinden kendilerine titreyenler manasında 'quaker'
deniyor. Quakerların çoğu Teslis'e inanmıyor; ruhban anlayışına
sahip olmadıkları gibi uygulamalarında vaftiz, efkaristiya gibi
sakramentler yok. Bu vinancın bağlılarına komünyon halinde olmak
yetiyor. Onlar için bağlayıcı tek bir öğreti varsa o da Hz. İsa'nın
içimizdeki ışığına iman…