Genel olarak doğu kültürlerinin, özellikle İslam medeniyetinin
daha hoşgörülü olduğu tarihi bir vakıa. Batı dünyasında, İslam,
kılıç ve savaş ile özdeşleştirilmesine, Hıristiyanlık sevgi dini
sunulmasına rağmen, tarihi olaylar tam aksinin gerçek olduğunu
gösteriyor. Bana yaşadığımız haldeki perişanlıklarımızı,
birbirimizi vahşice katledip durmalarımızı gösterirseniz elbette
çok utanırım, yüzüm kızarır, sesim soluğum kesilir. Ama kendimi
toparlar toparlamaz, “Bakmayın siz onların demokrasi ve insan
hakları nutuklarına, o kavramları dahi kendi yatışmaz iç
çatışmalarına çare olsun diye geliştirdiler. İki dünya savaşı
bunların açgözlülükleri ve birbirlerine bile tahammül edemeyişleri
yüzünden çıktı. Doğu ve İslam beldeleri, emperyalizm ve
sömürgecilikle karşılaşmadan önce asla bu halde değillerdi.
Irkçılık batıda keşfedildi. Batı, farklılığa tahammül edemez ama
Doğu'da farklı inanç ve topluluklar, yüzlerce yıldır barış içinde
yaşadılar” demeye çalışırım. Endülüs'ü, Osmanlı'yı, Haçlı
Seferlerini misal veririm.
Elimdeki Türk Felsefe Derneği tarafından, Celal Türer Hocanın
editörlüğünde hazırlanan, “Ortak Yaşama Kültürü ve Felsefesi”
kitabında, diğer birçok önemli makalenin yanı sıra, yaşadığımız
İslam kültüründe hoşgörünün temellerini ortaya koyan ve tartışan
yazılar var. Bu değerli yazıların birkaçından bazı paylaşım ve
değerlendirmelerin ardından bir çağrı yapacağım müsaadenizle.
Türk Felsefe Derneği Başkanı, pek kıymetli Ahmet İnam Hocamız,
Batıda, “ben-öteki ilişkisi” olarak tartışılan soruna Anadolu'dan
ve “can” kavramı temelinde Türkçe'den yaklaşıyor. Ona göre, “öteki
ile yaşama sorunu”, “can cana yaşama sorunu”… Canı, iki farklı
yönlendirici güç, karşıt devinim oluşturuyor. Bunlardan birisi
olanı sürekli olarak dışlayan “özgelik”, diğeri ise sürekli olarak
toplayan “özgülük”. Özge ile özgünün buluşmasından, hatta özgeliğin
özgülüğe izin vermesinden “öz” ya da “özne” ortaya çıkıyor. İnam,
ötekinin ne diğeri ne de başkası olmayıp can hatta canan olduğunu
fark etmemizi istiyor. Can, canları canan olarak görebilirse, yani
canevinin kapısını çalabilir, ötekini de sonsuz olarak
algılayabilirse, kendisi de onunla birlikte sonsuzluğa katılır. Bir
can olarak insan, özge ve özgüyü harmanlamayı öğrenemezse, özgelik
tehdidi ve özgülük bencilliğiyle tehlikelerle dolu bir dünyada
yaşamaya mahkûm olur.