İslamofobi niye Batı'da kendisine bu kadar kolay alıcı
bulabiliyor? Irkçılık; yoksul Güney'in sorunlarına, Ortadoğu'da
çıkar için olduğu besbelli olan savaşlara, mültecilerin yaşadığı
trajediye kayıtsızlık, nasıl bu düzeye gelebilir? Bu tür soruları
hepimiz soruyoruz. Cevaplardan bir tanesi, emperyalist hırs ve
açgözlülük, Batı'nın ikiyüzlü ahlakı… Bu cevap doğru ama tek başına
tüketici değil.
Batı'da, kim ne derse desin, Sol'da ve samimi Hıristiyanlarda
kendini gösteren bir vicdan, bir insani tavır alış vardı son
zamanlara kadar. Şimdi o da kayboluyor, vicdansızlık ve lakaytlık
kara bulutları her yeri kaplıyor. Bunun nedeninin, “insan-sonrası”
fikriyatında tecessüm eden, modernliğin teknomedyatik dünyasından
yayılan, artık insana değer vermeyen yeni ideolojisi olduğunu
sanıyorum. Artık kimse “özgürlük, eşitlik, kardeşlik” fikirlerine,
farklılıkların özgürce yaşayabildiği çok-kültürcülüğe inanmıyor.
“Tanrı öldü!”, “Toplumsal, kamusal olan ve sanat bitti!”, “Cinsiyet
farklılığı önemini kaybetti; aile, öbür dünyayı boyladı” diye diye
insanı da vicdanını da öldürdüler. Artık insanın, diğer canlılardan
ve makinelerden hiçbir farkı yok! Bakmayın karınlarından
konuşmalarına; ne İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin, ne
Bağımsızlık ve Haklar Bildirgesi'nin ne de Komünist Manifesto'nun
bir anlamı var onlar için…
Evet; düşünce, sorgulama önemini yitirir, bir “felsefesizleşme”
yaşanırken ve beşeri bilimler irtifa ve itibar kaybederken,
teknomedyatik dünya, önce entelektüellerden başlayarak zihinleri de
formatlamaya başladı. Birçok kimse, açık veya örtük biçimde,
Pepperell'in 2005'te kaleme aldığı “Posthuman Manifesto”da
yazılanlar gibi düşünüyor artık. İnanmıyorsanız, aşağıda bazı
maddelerini aktardığım bu manifestodaki ifadelere ve çevrenizdeki
insanlara bakıverin. (Hece Dergisi'inin, “Dijital kültür”
sayısından, Reyyan Baş'ın çevirisinden, sıralama akışı
değiştirilerek ve kısaltılarak).