TÜRKİYE’nin tasarruf sorunu büyürken, son yıllarda buna bağlı
olarak iç ve dış borçlanma hızlandı. Açıklardaki hızlanmanın büyüme
oranlarının düştüğü dönemde gerçekleşmesi ise sürdürülebilir büyüme
oranlarının ciddi biçimde düştüğünü gösteriyor. Bu da yapısal
tedbir gerekliliğini artıran en önemli unsur.
İşte bu tablo nedeniyle başta Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek
olmak üzere, ekonomiyle ilgili bakanlar hem yurt içine hem de
yabancılara yaptıkları konuşmalarda “referandum bitti şimdi
yapısallara hız vereceğiz” diyorlar.
Peki, bu söylemler karşılık buluyor mu, hükümetin gerekli yapısal
tedbirleri artık gerçekleştireceğine inanılıyor mu?
İzlediğim kadarıyla, pek inanılmıyor. Bunun en önemli nedenlerinden
biri demokrasinin iyileşeceği yerde daha tartışmalı hale gelmesi.
Diğer önemli bir neden siyasetin yanında ekonomide de gerekli
kararların alınamaması. Buna karşılık ekonomi bakanları güven
ihtiyacı nedeniyle, belli ki bu söyleme devam edecekler.
Şu kadarını söyleyeyim; tasarruf açığını kapatırken en önemli araç
olan işsizlik fonunu bile son aylarda eritmişken, erimeyi kalıcı
hale getiren yasal düzenlemeler yapılırken “yapısal tedbir
alıyoruz” söylemini inandırıcı kılmak epeyce zor olacak. SGK
yeniden bir kara delik haline gelirken yapılanları yerli ve yabancı
piyasa oyuncularına anlatmak çok zor olacak.
Sadece sosyal güvenlik açığı değil bütçenin açığı da, toplam
kamu açığı da büyüyor. Maliye Bakanı Naci Ağbal, yılın son
aylarında dengeleneceğini söylüyor ama sadece iç borç çevirme
oranlarına baktığınızda bile hızlanmayı görüyorsunuz. Kaldı ki
bunun yanında Hazine’nin yükü önümüzdeki yıllara dönük olarak, hem
özel sektör projelerine bile verdiği garantilerle, hem KGF’nin
kredi sübvansiyonu ile giderek artıyor. Tüm bu gevşeme tedbirleri
hızlanmışken, yapısal tedbir alacağız demek biraz garip
kaçabiliyor.
Borçlanma artarken doğal olarak piyasa faizleri artıyor ama Merkez
Bankası’nın gösterge faizleri artırmasına bile izin verilmiyorsa,
özellikle yabancılar, “Para politikası düzgün işlemezken yapısal
tedbir nasıl alınır” demez mi?
BU KADAR BÜYÜK DIŞ AÇIKLA KAVGA ETMEK
Türkiye’nin açığının nasıl büyüdüğünü zaten rakamlar açıkça
gösteriyor. Hala kamu kesiminin dış borcu milli gelire oranla düşük
sayılır ama unutmayalım ki artık büyümenin motoru olan özel
sektörün dış borcu devasa boyutlara ulaştı.
2 trilyon 150 milyar TL’si özel sektörün olmak üzere Türkiye’nin
toplam dış borcu 2016 yılı milli gelirinin yüzde 114’üne çıktı, 3
trilyon TL’ye dayandı. Buna karşılık önümüzdeki bir yıl içinde
Türkiye’nin ödemek zorunda olduğu dış borç, 133 milyar doları özel
sektöre ait olmak üzere, toplam 161 milyar dolar. Buna cari açığın
finansmanını da ekleyin, Türkiye önümüzdeki 1 yıl içinde en az 200
milyar dolar dış borç almak zorunda ki, yüzde 3’lük büyümeyi
sağlasın. Yani yüksek oranda büyüyeceğiz derken, duruma bakmak
gerekiyor.