Yargıç önündeki dosyayı inceliyordu. “Sanıklar suçlanamaz” diye
düşündü. “Ortada suç yok”.
Ortada suç yoktu ama sanıkların ceza alması isteniyordu.
Yargıca bu istek iletilmişti.
“Ceza almaları şart. Hem de en ağır ceza”.
“En ağır ceza?”
Ne yani? Bu iki suçsuz insan, sırf “Onlar böyle istiyor” diye idam
mı edileceklerdi?
İdam mı? Ne idamı?
Yargıç ürperdi.
Bunu yapamazdı. Böyle bir şeyi yapamazdı.
Ama işte “ONLAR böyle istemişti”.
ONLAR? Kimdi onlar?
Yetkililerdi. Genel müdürdü. Bakandı. En tepede olandı: “O”.
Ceza istiyorlardı. En ağırını. İdamı.
Yargıç düşünüyordu:
İstifa mı etseydi? Yapamam mı deseydi? İntihar mı etseydi?
Yoksa “ONLAR”a itaat mı etseydi?
Ortada suç yoktu ama iki suçlu da yok muydu?
Karar herkesi şaşırtmıştı.
İki sanık için idam kararı verilmişti.
Rosenberg’ler, karı-koca asılacaklardı. Asıldılar.
Elbette suçları yoktu ama “ONLAR” suçlu kabul edilmişti.
***
Hannah Arendt Kudüs’te yargılanan Adolf Eichmann duruşmasını
izledi. Bu Nazi subayı milyonlarca Yahudiyi öldürülmek üzere
toplama kamplarına göndermişti.
Nazi subayı pişman değildi. Yanlış yaptığını kabul etmiyordu. “Ben
Reich ordusunun subayıyım. Verilen emirleri yerine getirdim”
diyordu.
Hannah Arendt bu “Sıradan faşizmdir” dedi. Her sıradan insan
otorite kabul ettiği kişinin ya da kişilerin emirlerine itaat
ederek pek çok akıl almaz iş yapabilir.
IŞİD militanlarının insan kesmeleri, canlı bombalar böyle
açıklanacaktır: Sıradan insanların otoriteye itaat etmeleri.