“Vatandaşlık güncellemesi” dedik, güncelleme
moda.
Suriyeli mültecilere vatandaşlık verilmesi niyeti ortaya atılınca
bu “vatandaşlık”konusunu düşünmek zorunlu oldu.
Vatandaşlık, aynı tarihi, aynı coğrafyayı paylaşan, geçmiş
gelenekleri, gelecek umutları birlikte yaşayan insanların ait
olduğu bir ortak değer.
Suriyeli, bir Arap ülkesinde yaşamış, her şeyi ile oraya ait bir
insan. Din ortaklığı olsa da vatandaşlık değerine çok
uzak.
Öncelikle dil. Bir ülkenin “yaşayan dili” o ülke
vatandaşlığının toplumsal mührü. Bu dil, Türkiye’de
Türkçedir.
Nasıl bir Almanın dili Almanca, Fransızın dili Fransızca, İtalyanın
dili İtalyanca, İngilizin, Amerikalının dili İngilizce ise, bizim
vatandaşlık dilimiz Türkçedir.
Şimdi, “Yaşayan- kullanılan dilimiz
olan Türkçeyi” unutturmaya çalışıp
yerine“Osmanlıca” diye bir uydurmayı koyma
çabası “siyasal düncelleme” çabasına bir örnektir. Evet,
güncelleme değil, düncelleme.
İktidarın “restorasyon” diye gevelediği bu.
Suriye mültecilerine vatandaşlık
verilince “Arapça” yeniden dolaşıma
sokulacak.“Kuran dili” diye öncelenen Arapça övgüsü,
yeniden Araplar için kullanılan “kavm-i necip” kavramını
da diriltir mi belli değil.
Oy verecekler diye vatandaş yapılmak istenen Suriye
mültecilerine “TOKİ’den ev” de vaat edilince, yerli
vatandaşların aklına “acaba Suriye uyruğuna geçip kendi
ülkemize mülteci mi olsak” diye bir fikir gelmiş
olmalı.
Öyle ya, iş hazır, ev avanta, sağlık bedava, okul sınavsız, gel
keyfim gel.
Hadi bakalım, ikide bir “millet karar versin” deyip
duruyorsunuz, bu işi de referanduma götürsenize. Orada
sessizlik.
Böylece “vatandaşlık” artık yeniden
tanımlanmalı.
Zamanı geldi de geçiyor.