İktidar, aklımıza hep siyasal iktidarı getirir. Oysa iktidar,
yapabilme gücüdür. Küçük bir çocuk bir an önce büyüyüp yetersiz
durumundan kurtulmak ister. Ergen genç, kendi kimliğini bulup
ailenin gölgesinde kalmaktan kurtulmaya çalışır.
İktidar, yapabilme gücü, özünde bir dürtüdür, içgüdü kaynaklıdır.
Onu bilince dönüştüren de nasıl yapabileceğini anlamak, çevremizin
kabul edeceği bir biçime yerleştirmektir.
İktidar dürtüsü bilince dönüşmediği zaman denetim dışına çıkan bir
güç kaynağı gibi hastalıklı bir enerji yumağı olur. Kişiyi önce
takıntıya, sonra saplantıya yöneltir. Kişi artık bu saplantının
esiri olmuştur, bütün koşulları bu doğrultuya yönelterek zorlar,
artık hem kendisi için hem de çevresi için sorun kaynağı
olmuştur.
Bütün diktatörlerin oluş mekanizması temel olarak budur.
Hitler de bu yolda
yürümüştür, Mussolini de, Pinochet de, Franco da, Salazar da.
Hepsi de saplantılarını “ülkeleri için, insanları için,
huzur için, istikrar için, refah için”diyerek
açıklamışlardır.
Oysa gerçek, kendi saplantılarından kurtulamayarak iktidar
hastalığının hummalarını yaşamaları, toplumlarına ve dünyaya da
yaşatmalarıdır.
***
Günümüzün siyasetine bakalım.
İleri demokrasi savı ile iktidara gelen AKP, demokratik kuralların
hiçbirisini kendisi için uygulamamaktadır.