Zor günlerden geçiyoruz. Hata yapmadan, kandırılmadan ayakta
kalmak hayli güç! AKP öylesine bir yöntem geliştirdi ki, neyse onun
tam tersi olarak tarif ediyor kendini. Bu tuzağa karşı her an
hazırlıklı olmak gerek. Aydınlar, sanatçılar, kanaat önderleri (son
moda deyimle) toplumsal sorumluluk yüklendikleri için ayrıca
dikkatli olmak zorundalar. Peki, böyle durumlardan nasıl korunur
kişi? Elbette dünya görüşüyle, öğretisiyle! Aksi halde savrulur
gider.
Sevdiğim, önemsediğim pek çok yazar, sanatçı, bilimciyle vedalaştım
içimde. Yaşarken öldüler. Burnumun titrediği, yüreğimin sızladığı
haller oldu. Elimin kalem tutmasına, düşüncemin oluşmasına,
kişiliğimin gelişmesine katkı yapan bu kimselerin, AKP dönemi
karnesinin kırıklarla dolu olmasını kabullenemedim. Bazen sert
tepki verdim, kimi zaman ikircikli halim oldu. İçimde affetmek,
meşru zemin yaratmak istedim onlara. Olmadı.
Hilmi Yavuz’la karşılaştık geçen gün. Düşünsel
birikimi dünya ölçeğinde, büyük şair olduğundan bir an kuşku
duymadım. Son dönem, saçma bir savla FETÖ’den gözaltına alındı,
bereket salıverildi. “Aydın” tarifi yaptığım yazıma itirazları
vardı. Olur elbet, tartışacağız. Düşündüm, “duygum nasıl Hilmi
Yavuz’a karşı?” diye. Şiirine bayılırım, denemeciliği birinci
sınıftır, benim tarifimle ille de aydın olması gerekir mi? Aydın
ile entelektüel arasında fark yok mu? Entelektüel kimse toplumsal
meselelerde öne çıkıp, rol, risk almak zorunda değil. Aydın bunu
yapamaz. Aziz Nesin gibi söylersek:
“Söylediklerimiz kadar sustuk-larımızdan da sorumluyuz.” Aydın
susamaz, kandırılamaz!
Adalet Ağaoğlu “Ben de Hilmi Ya-vuz gibi ‘yetmez
ama evet’ diyenlerden değilim, ‘evetçiyim’ doğrudan” dedi bir
söyleşisinde. Osman Can’ın kendisini kandırdığını
söylüyor ardından. Pusulası karga...