1-Londra’da hava açıktı,
rahat gezme olanağı bulduk. Trafalgar Meydanı her zaman olduğu gibi
hareketliydi, geceleri caddeler ışıl ışıldı. Dünyanın dört yanından
gelenler iç içe, yeni yıl sevincini paylaşıyordu. Aklımda
memleketim, henüz bir gün bile olmamış oysa ayrılalı! Sosyal medya
zamanı hızlandırıyor. Olanları anbean görüyor, izliyor
insan.
Metin Akpınar ve
Müjdat Gezen için fetva verilmiş,
yargılanacaklar!
12 Eylül’ün ardından zulüm en ağır şekliyle
hüküm sürerken Devekuşu Kabare sözünü söylemenin yolunu bulurdu.
Çocuk yaşta izledim Zeki Alasya - Metin Akpınar
ikilisini. “Aşk Olsun”, “İnsanlığın Lüzumu Yok”
ve daha niceleri. O zamanlar kasete kayıt ediliyordu oyunlar, evde
teybin başına toplanır dinlerdik. Herkes az çok ezbere bilirdi
replikleri.
Metin Akpınar’ın bir başına yürürken fotoğrafı
gözümün önünden gitmiyor. Hazin. Sosyal medyada hep yazılıyor
#bilmemkimyalnızdeğildir diye! Oysa bu memlekette herkes yalnızdır,
üstelik yapayalnız!
2-Londra’da son gün
“Ulusal Müze”yi geziyoruz. Monet önünde
duruyorum uzunca. Cezanne, Van Gogh yan yana.
Böyle büyük müzelerin insanda yarattığı tuhaf duygu, yapıtların
sıradanlaşması! İnsan nereye bakacağını, hangi resmi izleyeceğini
şaşırıyor. Her biri insanlığa, sanata büyük katkı yapmış
sanatçıları yan yana görünce, garip bir kanıksamaya kapılıyor
kişi.
Müzeler ücretsiz Londra’da. Temel ihtiyaç
olarak görülüyor sanattan yararlanmak. Diyelim yarım saat boşluğun
var, eline kahveni alıp eserler arasında dolaşmak mümkün. Herhangi
birine bakmak, dostluk etmek, söyleşmek ve ardından güne devam
edebilmek müthiş olanak doğrusu! Küçücük çocuklara rastlamak
mümkün, müzeler yaşıyor. İmreniyor insan.
Uçakta uyumuşum. Bazı düşler vardır, daha
doğrusu kâbusa yakın görüntülerdir bunlar, aklına kazınır insanın.
Tuhaf, tedirgin uykuydu uçaktaki. Görüntüleri anımsamıyorum, duygu
çok net belleğimde. Sancıydı, hep kanayan yaranın, derin
sızısı!
3-Aziz
Nesin’in 12 Eylül mahkemelerinde yaptığı savunmadan:
“Bir insanı vatan haini görmekten daha
aşağılayıcı ne olabilir? Devlet başkanının
bizleri vatan hainliği ile suçladığından beri ne
yapmam gerektiğini düşünüp duruyorum.
Susmam, kabul etmem anlamına mı
gelecek? Yoksa korkak ve umarsız olduğum mu
sanılacak?
İnsan onur için yaşıyorsa, kimi
konularda sorumlu bulunmaması, sorumsuz olduğu
anlamına gelmez.
Cumhuriyet tarihimizin yedi devlet
başkanından hiçbiri, kamu önünde yurttaşlarını böyle
aşağılamamıştır. Yani olayın başka örneği
yoktur.
Cumhurbaşkanı da yurttaştır ve onun
da cezai ehliyeti ve sorumlulukları
bulunmaktadır.”
Nesin yaşasaydı şimdiki cumhurbaşkanı örneği
karşısında ne derdi acaba?
4-1984’te “Aydınlar
Dilekçesi” ardından Evren yine hönkürmüş,
savunmada Aziz Nesin yanıt veriyor: “Bu dilekçeyi
imzalayanlar devlet başkanına göre ‘kendilerini aydın
zanneden’ bazı kişilerdir. Aydın olanlar, aydınım
diye ortaya çıkmamalıdırlar. Bizler bu dilekçeyi yazar
ve imzalarken, bunun karşılığında aydın olduğumuz
için bir nimet beklemiyorduk ve aydın olmanın
ayrıcalıklarından yararlanmaya kalkmış
değildik.
Bu dilekçeyi imzalayanlar arasında
sadece ulusal düzeyde değil, uluslararası düzeyde
sanatçılar, yazarlar, gazeteciler, bilimciler,
hukukçular, eski bakanlar vardır. Bunlar aydın
değillerse, Türkiye’de Aydın ilinden başka aydın
kalmaz.”
5-RTE’nin
Akpınar ve Gezen’e “sanatçı müsveddesi” dediği
hafta;
Şener Şen 77 yaşına bastı.
Saraya gittiydi bir ara, şimdi suskun. Allah uzun ömür
versin!
Fazıl Say “Truva
Sonatı” adlı eserinin Ankara prömiyerine reisi davet etti.
Olumlu yanıt aldı.
6-Yıl sonu döküm yapma
gereksinimi duyar insan. Zamanın ileriye doğru gittiği inancı,
aslında iyiye yol alındığı varsayımından kaynaklıdır. Bilimsel
dayanağı yok elbette. Zaman neden daha olumlu yöne doğru aksın ki?
Bilişim olanaklarının zenginleşmesi bize daha iyi dünya getiriyor
mu sahiden? Kısıtlı kaynakları tükeniyor dünyanın ve buna canlılar
içinde sadece insan neden oluyor. Edindiği deneyimle, bilgiyle daha
güzel koşullar yarattı mı insanlık? Kapitalizm ayakta kalmak için
ırkçılığı körüklüyor, dinciliği besliyor ve giderek dayanılması,
yaşanması olanaksız bir yere dönüyor yerküre.
Düşünme yetisi olan biri mutlu olamaz bu
koşullarda. Üstelik giderek daha yabancı sayıyorum kendimi. Zaman
hızlı akıyor, buna diyeceğim yok. Ama bu akış iyiye doğru mu, diye
düşündüğümde olumlu yanıt veremem! Geçen yıl yine baskı, zorbalık,
şiddet, yasaklar içinde geçti. Görüyorum bölgemizde garip tezgâh
kurulmuş, Suriye sorunu yeni yıla damga vuracak, yerel seçimler
için daha çok kutuplaştırıcı dil kurulacak ve ardından karmaşa
gelecek...
Bencil insan kendi gettosuna çekiliyor, böyle
yaşanır mı ki?