Sokakta çeviriyordu insanlar seçim öncesi: “Sonuç ne olur” diye
soruyorlardı. Toptan yanıtımı bu sütunda vermiştim.
Erdoğan Rusya yolculuğu öncesi noktayı koydu:
“İstanbul on üç on dört bin oyla devredilemez” dedi. Açık biçimde
otoriter yönetim tarifidir bu. Buna karşı kanıt göstermek boş
çabadır. Bize başka bir şey söylüyor Cumhurbaşkanı “Türk tipi
başkanlık sistemi”nin işleyişini tarif ediyor: “Ben kazanırsam
milli irade, sen kazanırsan kumpas”!
İstanbul iktisadi olanakları, Türkiye ve yerküre ölçüsünde konumu
ile her iktidarın gelişini, gidişini belirleyecek güçte. Çıkar
çevreleri için bulunmaz kaynak; cemaatler, tarikatlar, yandaş
işadamları, dernekler, spor kulüpleri buradan besleniyor, dahası,
eğer İstanbul’da yirmi beş yıldır kim, nasıl beslenmiş açığa
çıkarsa, gerisi çorap söküğü gibi gelecek, halk ülkenin her yanında
benzer durumlar olduğunu bilecek. İşte bundandır ki İstanbul’u
teslim etmek istemiyorlar. Peki, ne olacak? Yüzyıldan fazla
demokrasi deneyimi olan toplum, böyle keyfi bir anlayışa teslim
olacak mı? Açıklayan da tuhaf açıklanan
da!
YSK’nin gece yarısı açıklaması sosyal medyada herkesi pek
keyiflendirdi, “İmamoğlu başkan” sloganları
atıldı. Sevinci anlıyorum, yılların özlemi bu. Deneyimli yurttaş
olarak ihtiyatlıyım yine de! YSK açıklamasını neden AKP’li kurul
üyesi yapıyor? Büyükçekmece seçimleri hakkında neden karar
erteleniyor? Erdoğan’ın sözlerine uyumlu tutumdur bu. Üstelik
yandaş medyadan “Bu bir FETÖ darbesidir” çığlığını hafife almayın.
Bir de yeni kavram çıktı ortaya “Olağanüstü itiraz” diye!
Barış Terkoğlu’ndan ödünç alarak söyleyeyim: “Bu
ülkede tüm hukuksuz işler hukukçulara yaptırılıyor”.
Tarih...