Neşe Karaböcek, RTE’ye övgüler
düzdükten sonra, TRT’de program yapmak istediğini söylemiş.
Hakkıdır. Dönemin ruhu budur. İlkin Saray’a bağlılığınızı
bildireceksiniz, ardından ödülü kapacaksınız. Kimler bu yolu tutup
zengin olmadı ki, Neşe Hanımın ne eksiği var? Yeni bir yöntem
gelişti, yandaş Sabah’a konuşuyorsun, ardından AKP’li belediyeler
başta olmak üzere, televizyonlardan, radyolardan iş kapıp, malı
götürüyorsun. (Lafı uzatmamak için başta Hülya
Koçyiğit olmak üzere diğer örneklere yer vermiyorum. Seçim
temsilidir.)
Çok tuhaf günlerden geçiyoruz, nereyi tutsanız elinizde kalıyor.
Artık herkes bilmeli ki, ülkede üniversite yoktur! Rektör adı
altında görev yapan Saray görevlilerinin herhangi birinden bilimsel
özgürlük konusunda duyarlılık beklemek ahmaklıktır. AKP
rektörlerinden biri “RTE’ye biat etmeliyiz” diyor, şaşıran var mı?
En değerli üyeleri ihraç edilmiş, yurtdışına göç etmiş
üniversitelerden eğitim alıp, bilimci ya da meslek sahibi olacağını
sanan varsa gülünç olduğunu bilmelidir. Bu topyekûn çöküştür,
çürümedir. (Elbet söz konusu rektör tek değildir. Halkın
cahilliğine güvendiğini söyleyenden tutun, cihatçı kılığıyla
koltuğunda oturana dek türlü örnekler var. Seçim yine
temsilidir.)
Laf lafı açıyor, geçende bir film gösterime girdi, adı “Müslüm”.
Baktım herkes nasıl da övgüler düzüyor filme konu olan
Müslüm Gürses’e. Elbette popüler kültüre ait,
acılı yaşam süren birinin yaşamı film olabilir; ancak, Müslüm’den
Pavarotti yaratmaya kalkmak da neyin nesi? Arabesk
sanatın çukurudur, ülkedeki kültürel tükenişin en net örneğidir.
Herhangi bir estetik değeri yoktur. Bağıra çağıra söylenen o berbat
sözlerle ortaya çıkan gürültüye müzik muamelesi yapmak gerçek
sanatçıya/müziğe ihanet değil de nedir? (Benzer tuhaflıkları
saymıyorum elbet, yine örnek temsili!)