AKP doğru tavırla 29 Ekim’i silmek için elinden geleni yapıyor.
Tavır doğru; siyasal İslamcı bir partinin halk egemenliğine
inanması söz konusu değildir. Onlar Cumhuriyete saldıracak, biz
savunacağız! Peki, ama hangi Cumhuriyeti?
Mustafa Kemal’in dehasından düşmanları bile kuşku
duymaz. Çağdışı kalan imparatorluğun hazin sonunu görüyordu Mustafa
Kemal, onarılması için mücadele veriyor idiyse de, yıkıldıktan
sonrasını ilk düşleyen, kurgulayan o oldu. Bu yüzden askerliğinden
daha ileri bulurum siyasi kişiliğini. Diplomasi başarısıyla
imparatorluğun çöküşü ardından, egemenliği Tanrı’dan alıp halka
veren Türkiye Cumhuriyeti’ni kurdu. İleri bir adımdır Cumhuriyet,
aydınlanmadır, devrimdir!
Mustafa Kemal feodal, ümmet toplumu ardından inşa edeceği ulus
devletin bir tarihi, dili olması gereğinin farkındaydı. Kuldan
yurttaşa geçisin kolay olmadığını biliyordu. Son günlerde
tartışması süren ant meselesinin gerekçesi budur. Tanrı kelamı
değildir o metin, Mustafa Kemal’in elinden de çıkmamıştır, eleştiri
yapmak, daha iyisini dilemek söz konusudur kuşkusuz. Önemi, gerici
Osmanlı’ya karşı, ilerici Cumhuriyetin yaratacağı insanı tarif
etmesinde saklıdır. Orada ‘Türküm’ derken, kuldan yurttaşa geçiş
işaret edilmiştir. Çağın gereğidir. ‘Doğruyum’, ‘Çalışkanım’ diye
devam eder. Tüm dünyada esen milliyetçi rüzgârdan etkilenmiştir,
bugünü karşılar mı o metin, ayrı tartışma konusu. Soru şudur:
Sahiden Cumhuriyet doğru, dürüst, çalışkan insan yetiştirmeyi
başardı mı? (Türk yerine Kürt deseniz ne fark eder?)
Mustafa Kemal şu ilkeye inandı, dile getirdi: “Benim sözlerim
bilimle çelişirse, bilimin dediğini yapın.” Ölçü net. Siyasal İslam
tam tersini söyler: “Bilim ne derse desin, şeyhinizin, hocanızın
dediğini yapın.” Kendi suretine hayran diktatörler tanrısal yetiye,
güce sahip olduğunu düşünü...