“Kabataş Yalancıları”na yalancı dedim diye yargılandım, beraat
ettim. Artık tamamı için “yalancı” diyebilir herkes, tescillidir.
Meseleyi uzunca anlatmanın anlamı yok, Gezi dirilişinin belini
kırmak için türlü kurgular yapıldı, onlardan biriydi bu yalan da!
“Başörtülü bacımın üstüne işediler” diyecek kadar ileri götürdüler
işi. Oysa Gezi’de “öteki” yoktu. Kim neye inanır, hangi kökten
gelir sormadan dayanışma halindeydi insanlar. Paranın saltanatı
bitmiş, fidanlar için mücadele verilmekteydi. Kimi buna “tatlı düş”
diyebilir. Öyle olsa da güzeldi, özlemimiz buna. Etkiliydi,
RTE’nin unutamaması bundan!
RTE “Görüntüleri yayımlayacağız” sözünü edeli yıllar geçti. Baktı
ki iş sarpa sardı: “FETÖ bizi kandırdı” dedi bu kez. Gerçi haklılık
payı var, dönemin valisi, emniyet müdürü hep FETÖ’cü çıktı. Yani
birlikte iş gördükleri bir kez daha belgelendi. Hakikat öyle bir
olayın yaşanmamış olmasıdır. Ortada büyük yalan vardır. Tıpkı
“Camide içki içtiler” örneğinde olduğu gibi! Birkaç gün önce hak
aramak için meydana çıkan, başı örtülü genç kadına, polisin elle
tacizinin görüntüsü var ama! “Başörtü” vurgum Kabataş’a
göndermedir. Yoksa giyim biçimi kimseyi erdemli, ahlaklı kılmaz,
elbette tersi de geçerli.
Tacize uğrayan genç kadın öğrenci... AKP polisi terörist olarak
görüyor hak arayan herkesi. Gözaltı yapılırken de hukuka gerek
duymuyor. Ortada suç var mı, ayrı tartışma, ancak olsa bile uygar
dünyada şüphelinin, tutuklunun, hükümlünün de hakları var. Yazık ki
bizde sokakta yürüyen yurttaşın bile yok! Toplumsal tepki büyüyünce
açıklama geldi: “Gözaltına alınan kızın babası FETÖ’cü” diye! Yani,
eğer bir insan FETÖ’cü ise tecavüz haktır öyle mi? Neresinden
düzelteceğiz bunu!
Bir; suç kişiseldir, bir kimse ailesinden, akrabasından biri
suçlu...