Gazetede yazıyoruz, dolayısıyla okuryazar kitle ile muhatabız.
Biri çıkıp “yahu halk sizin söylediklerinizle meşgul değil”
diyebilir. Soğanın, maydanozun kaç liradan satıldığı kadar,
düşünsel meseleler önemli değilse, çürüme son aşamaya gelmiştir.
Yaygın kültür düşünmeye engeldir, derinlik, incelik istemez.
Dünyada giderek artan milliyetçilik, dincilik hep bu kolaycılığı
besler. Demokrasi kötü bir yönetim biçimi, sandıktan filozof
çıkmaz, vasatın uzlaşısı egemenliği ele geçirir. Sağlam ideolojik
yaklaşımınız yoksa olguları/olayları kavramak olanaksız hale gelir,
çözüm üretemezsiniz.
Venezüella tartışması, tam da bu bağlamda değerlendirilmelidir.
Soru açık: “Herhangi egemen bir devlete dışarıdan müdahaleyi doğru
bulur musunuz?” Burada “ama” denecek bir ayrıntı yoktur. Devamında
şu da sorulabilir: “ABD’nin herhangi bir ülkeye demokrasi, özgürlük
götürdüğüne inanır mısınız? Varsa eğer örnek verir misiniz?” Bu
sorulara verilecek yanıt, sizin Suriye başta olmak üzere, tüm
bölgeye nasıl gözle baktığınızı ortaya koyar. Eğer sömürüye
karşıysanız, gerekçe ne olursa olsun işgalci ABD ordusuna “sakın
gitme” diyemezsiniz. Esad için sözde aydın, yazar
kimseler “çekil” diye mektup yazmıştı örneğin. Sonuç ne oldu?
Ayrıntıya girmeyeyim, ideolojik tutum dediğim odur, “liberalizm”
büyük yanılgıdır. Ya kandırılırsınız, ya kendinizi aptal
hissedersiniz.
İki önemli örnek daha vereyim. Geçende göçmen sorunuyla ilgili bir
yazı yazdım ve dedim ki “Suriyeli düşmanlığı yapmayın, asıl sorumlu
iktidardır”. Bana, üstelik gün görmüş olduğunu sandığım kişilerden
türlü milliyetçi iletiler geldi. Dün Antep’te Suriyelilerin
yaşadığı bir eve ırkçı saldırı oldu ve üç kişi öldü, içinde
çocuklar var. Soru şu: “O saldırıyı yapanla, bana alaycı, hakaret
dolu ileti yaz...