1.Taner
Timur ziyaretiyle başladı hafta. Güzel bir öğle sonrası,
hava biraz puslu olsa da boğazı görmenin mutluluğuyla uzunca
söyleştik. Hoca bilim insanı olmanın gereğini yaşam boyu sürdürmüş,
ustam saydığım biri. Talihliyim, dilediğim her zaman sorabiliyorum,
tartışabiliyorum hocayla. Yaşanan süreci gözden geçirdik, aynı yöne
bakıyor olmanın sevincini duydum içimde. Popüler tarihçilerin bolca
gevezelik ettiği şu günlerde, sağlıklı ölçüt koyan biriyle
karşılaşmak nasıl duygu anlatamam. Fransız Devrimi’nden bu tarafa
“aydınlanma” sorunsalı üstüne konuştuk.
Taner Timur’un edebiyat yakınlığı, tarihçi
olarak bu alana verdiği emeği ayrıca önemsiyorum. Bilgelik budur,
diye geçirdim içimden. Bunca gürültülü dönemde, sakinliğini korumak
ve sağlıklı düşünceyi açığa çıkarmak hiç kolay değil.
Çalışkanlığına ne diyeceğiz ayrıca? Yeni kitaplar ardı ardına
geliyor. Gördüğüm o ki, iyi bilimci, ilerleyen yaşlarda felsefeye
daha emek veriyor, bıraktıkları yapıtların düşün boyutu iyice öne
çıkıyor. Özellikle “Felsefe, Toplum Bilimleri,
Tarihçi” kitabı ayrıcalıkla kütüphanemde!
Söyleşinin sonunda yediğimiz nefis portakallı
keki de unutmamak gerek.
2.Musil’in
güncesinden; “Basın özgürlüğü, özgürce
düşünmek ve inanmak, insan onuru… Bir insanın
bütün bu temel hakları şimdi ortadan kalktı ve hiç
kimse öfkelenmedi. Herkes sanki hava aniden
bozulmuş gibi gelişmeleri kabullendi. Çoğu insan
kendini ilgilendirmiyormuş gibi sesini çıkarmıyor.
Olup bitenler hayalkırıklığı yaratabilir, ancak
şimdi kaldırılan özgürlüklere insanlar kayıtsız
kalıyor. Doğru. İnsan bugüne kadar inanç
özgürlüğünden yararlandı mı? Buna hiç olanak
çıkmamıştı ki… Bir şeye bağımlı insan sırtını bir
yere dayamayı, kabul görmeyi, yönetilmeyi
arzular.”
Ekim 1932’de yazıyor bunları. Aralık 2019’da
altına imzamı koyuyorum.
3.Caddebostan Kültür
Merkezi’nde Melike Demirağ ve arkadaşları bizi
altmışardan seksenlere doğru yolculuğa çıkardı.
Ercan Turgut, İskender Doğan,
Yeşim, Kartal Kaan, Bilgen Bengü,
Güzin ve Baha ardı ardına sahne aldı. Bir
dönem şarkıları dile geldi. Esmeray abla anılırken
çok duygulandım. “Unutma Beni”yi birlikte seslendirdiler.
Esmeray abla 1998’de son kez benim tiyatromda, Çisenti’de sahneye
çıktı. Hele öyle özel Tunceli turnesi yaptık ki unutmam olası
değil. Demirağ “Arkadaş”ı söylerken, görüntülere
Yılmaz Güney yansıyınca çılgınca alkış koptu.
RTE’nin “memleketin kaymağını yiyenler” dediği
insanlardı özlemle alkışlayanlar.
Tüm sanatçılar Attila
Özdemiroğlu ve Şanar
Yurdatapan’ın kurduğu yapım şirketinden
çıkardıkları plaklarla şöhret olmuşlardı, anlattılar, zevkle
dinledik. Özdemiroğlu sıkı muhalefet etti, bilimden kopmadı, keşke
aramızda olsaydı. Konser sonunda büyük övgülerle Şanar Yurdatapan’ı
çağırdılar sahneye. İyi yürekli Kadıköylüler alkışladılar
müzisyeni. Acı acı güldüm. 12 Eylül’de sosyalist olduğu için ülkeyi
terk etmek zorunda kalan Yurdatapan, yazık ki “yetmez
ama evet” diyerek AKP’yi bize pazarlayanlardan biriydi.
Eminim pişmandır şimdi.
Bu ülkeye ne çok zarar verdi bu sol liberaller.
O savundukları siyasal İslamcıların bu şarkılardan haberi var mıdır
acaba? Hazin…
4.Bergama turnesi pek
keyifli geçti. Belediye başkanı Mehmet Güvenç’le
konuşma olanağı buldum. İzmir her yanıyla üzerinde durmaya,
tartışmaya değer şehrimiz. Genlerinde Demokrat Parti olmasına
karşın, siyasal İslam iktidarıyla birlikte merkez sol partiye
CHP’ye sığındı. Genç Parti, Anavatan Partisi türü utanç
tercihlerini anmak bile istemem doğrusu. Bunun nedenleri üstüne de
konuştuk biraz. Otuz dokuz yaşında başkan olmuş biri, on yıldır
görevde, sanırım kırılmış. Siyasetin ödül, ceza terazisinin adil
olmadığını yine anladım. Bölgede gelişen kooperatifçilikten söz
ettik. İzmir eğer üstüne düşülürse, başka türden bir toplumsal
muhalefete öncülük edebilir. Genlerinde yazılı olan Atatürkçülük
kolaylıkla sol bilinçle taçlanabilir.
Ağızına dek dolu salonda alkışlar şımarttı
bizi. “Nereden Nereye” her yerde sevgi görüyor.
Gösteri sonrası yemekte sırasıyla Burhan, Gökhan
Şeşen şarkılar söyledi ve elbette Murat
Güner. Yeniden gitsek Bergama’ya yakında, aklım orada
kaldı.
5.Üç hafta oldu sanırım
Çorlu Tren Cinayetiyle ilgili yayın yapalı. Evladı göz göre göre
katledilen Mısra Öz Sel’la
konuşmuştuk. Acılı kadın herkes duysun diye çığlık çığlığa
haykırdı, ama nafile, yine tren cinayeti ve dokuz ölü. Bu siyasal
İslamcıların ne denli tehlikeli olduğunu sadece buraya bakarak
anlamak mümkün! TCDD genel müdür pişkince açıklamalar yapmaya devam
ediyor. Dünyanın başka ülkesinde olsa çoktan
yargılanırdı.
Avrasya Tüneli, Üçüncü Köprü, Son Havaalanı,
Hızlı Tren, Osman Gazi hepsi büyük risk taşıyor. Bu ülkede yaşıyor
olmak büyük rastlantı. Bu insanlara zerre güvenim yok. Bilim
düşmanları!