Skytürk’te programcıydım o zamanlar. Yine bir seçim öncesiydi.
Bugün gibi değilse de, iktidar her yandan baskı yapmaktaydı.
Selahattin Demirtaş, Kemal
Kılıçdaroğlu, Numan Kurtulmuş
konuklarımdan bazısı. Hiçbiri bugün bulundukları yerde
değillerdi.
Demirtaş parlak genç siyasetçi o zaman, sonradan Kürt hareketi
lideri ve cumhurbaşkanı adayı oldu. Şimdi hapiste. Kılıçdaroğlu CHP
grup başkanvekiliydi, yolsuzluk dosyaları açıklıyordu o günlerde.
Ardından İstanbul belediye başkan adayı oldu, şimdi CHP genel
başkanı. Kurtulmuş, Saadet Partisi genel başkanıydı yayına geldiği
zaman. Peşi sıra HAS Parti genel başkanı, sonra da AKP’ye geçip
akla gelen her şeyi oldu.
Bir halkla ilişkiler şirketi ısrarla arıyor beni. Telefondaki kişi,
“DP genel başkanı Süleyman Soylu sizinle tanışmak,
yayına çıkmak istiyor” diyor. Doğrusu kimsenin tanımadığı, seçimde
pek şansı olmayan birine yer vermek yayıncılık açısından başarı
sayılmaz. Seçimlerin adil olması için herkesin sesini duyurması
gerektiğine inandığımdan davet ettim Soylu’yu.ÖDP’lilere,
TKP’lilere ve pek çok siyasi partiye ses veriyorum programda.
Yayın günü geldi. Yanında bir iki kişiyle Süleyman Soylu göründü
kapıda. Güler yüzlü, minnettar bir dille: “Kimseler bize yer
vermiyor, bu yayın bizim için çok önemli, demokrasiye katkınız için
teşekkür ederim” dedi. Çay söyledim.
Bir makyaj çantası çıkardı, saçları dökük olduğundan fondötenle
boyamaya başladı boşlukları. Hayret ettiğimi görünce, anlatmaya
koyuldu: “Sesimizi duyurmak için tüm Anadolu’yu karış karış
dolaşıyoruz. Yerel kanallarda ancak yer buluyoruz. Orada da
sağlıklı ışık olmadığı için, amatör makyöz oldum, kendi sorunumu
kendim çözüyorum” dedi.
Yayında ifade özgürlüğünden söz etti sık...