Muhalif basında iktisat yazarı olmak, genelevde bakire kalmaya
çalışmak gibi bir şey...
Hani adam eşine demiş ya "ne seninle oluyor ne de sensiz", burada
da iktisadi kalkınmayı, ekonomik gelişmeyi görsen olmaz, görmesen
hiç olmaz.
Bir yandan hükümete vurmakla yükümlüsün, bir yandan patronu
kollayacaksın (İstanbul sermayesini yani), bir yandan da haberleri
gözardı etmeyeceksin... Çok zor iş.
"Muvafık" gazetenin yazarı olsan işin kolay, memleket kalkınıyor
der geçersin.
Ama hem şişi hem kebabı kollamak, ikisini de yakmadan...
O zaman yüzsüzlüğe vuracak, kendi kendinle çelişkiye düşmekten hiç
korkmayacaksın.
Ama okuyucu uyanmasın diye de bunu günlere yayacaksın, bir gün
öyle, ertesi gün, hatta tercihan birkaç gün sonra, böyle...
Yaz bakalım: Sanayi üretimi artıyor.
Sonra dön, de ki: Üretimi arttırmak şart!
Konut inşaatı rekorlar kırıyor.
Ama piyasa durgun...
Döviz fiyatı çok yükseldi, liranın değeri düştü, enflasyon bizi
olumsuz etkiliyor...
Ama bu, yerli üretimi ve yerli tüketimi teşvik ediyor, ihracatı
arttırıyor, turistin de daha fazla harcama yapmasına yol
açıyor...
Ama "benim emekçi halkım" yemeye kuru ekmek bulamıyor! Halk aç,
sefil...
Devrimin eli kulağında! Maşallah tam da "Petrograd 1917"
mübarek...
Kafam karıştı: Liranın değer kaybı iyi mi kötü mü?
Turist huzur istiyor. Yabancı yatırımcı güven istiyor.
Memleket patlamaya hazır barut fıçısı...
Ama bu yıl rezervasyonlar gayet iyi gidiyor, turistik tesislerin
dolması bekleniyor, hatta "yerli tatilcilere yer kalmayacağı"
belirtiliyor...
Fakat tesislerin dolması aynı zamanda "fiyatların da yükselmesi"
anlamına geliyor, çok kötü.
Turizm sektöründeki bu canlanma aynı zamanda istihdamın ve ekonomik
büyümenin de ivme kazanması demek...
Ama istihdam artmıyor, ekonomik büyüme yetersiz.
Ne manyak istihdam bu, hem a...