Bir ara "devamını yazmak" modası çıkmıştı...
Ünlü sanat eserlerinin, özellikle de romanların "arkasını
getirmek"...
Tabii bunların, ortalama okuyucunun bileceği ve de rahatça
anlayacağı "popüler" eserler olması şarttı. "Ulysses"in hangi
arkasını nasıl getireceksin de hangi okuyucu anlayacak, vallahi
Murat Belge bile, Enis Batur bile zorlanır.
İlk akla gelen "Sefiller" oldu elbette.
Bir filminde Recep İvedik bile okuyor da, kütüphaneden ödünç aldığı
kitabı kaldırımda satmak ona daha cazip geliyor. (Kütüphaneci
kadına demez mi, sen benim kültür açlığımı gider, ben de senin
cinsel açlığını gidereyim!)
Fakat nasıl her "takip filmi" aslından kaçınılmaz biçimde daha
düşük düzeyde oluyorsa (Matrix 1 harika, Matrix 2 kötü, Matrix 3
berbattır)...
"Takip romanları" da iki seksen yattılar. Yürümedi bu iş.
Bir İngiliz yazarı, Cosette ile Marius'u tuttu 1832'den 1848
ihtilaline getirdi... Bir Fransız yazarının iki ciltlik
"naziresini" ilk adımda yetmiş bin bastılar da satış iki binde
kalınca mosmor oldular, kitaplar kâğıt fabrikasına hamura
gittiler.