Yirmi yedi yıl önce Saddam'ın Kuveyt'e saldırması bütün
dengeleri altüst etti, Ortadoğu'nun ipini çekti...
İran devrimi sırasında "fırsat bu fırsattır" diyerek İran'a
saldırmış, umduğunu bulamamış, bu arada çok masraf etmiş, Kuveyt'e
büyük borç yapmıştı...
Döndü bu sefer Kuveyt'e saldırdı: Bir taşla iki kuş vuracak, hem
borçlarının üstüne yatacak, hem de Kuveyt petrollerini ele
geçirecekti. Bu, Saddam'ın dünya petrol üretiminin neredeyse
yarısına hakim olması ve ham petrol varil fiyatını da istediği gibi
saptaması demekti.
Amerika'nın buna izin vereceğini düşünmek saflık olurdu.
Saddam, Amerika'yı frenlemesi için Sovyetler'e güveniyordu.
Ne ki dağılma sürecine girmiş Sovyetler Birliği'nin kendine bile
hayrı yoktu, nitekim Gorbaçov kılını bile kıpırdatmadı.
Birinci Körfez Savaşı'nda Amerika'nın en büyük aymazlığı Bağdat'a
girmeden durmak, Saddam'ı da yerinde bırakmak olmuştur.
(General Schwarzkopf "lanet olsun" deyip emekliliğini istemişti...)
Bu gaflet, savaşı bitirmedi, on küsur yıl uzattı, ikinci devreye
taşıdı.
Sonunda Saddam yok edildi ama Amerika da arkasında bir "kaos"
ortamı bırakarak çekilmek zorunda kaldı. Hırt yöneticiler, önce
baba Bush, sonra oğul Bush, bir çuval inciri berbat etmişlerdi.
Birinci Körfez Savaşı sırasında bendeniz gene SABAH'ta
yazıyordum, bu sayfada değil, orta sayfada.
("Televizyona çıkmadan önce ne iş yapıyordunuz ağabey?" diye
soranlara selam.) Türkiye'de bu Saddam denilen serseriyi sırf
"Amerika'ya kafa tutuyor" diye seven ve "solcu molcu" sanan birçok
budala vardı. Onu "kendince haklı" bulan daha başka siyasi ahmaklar
da vardı.
Saddam'a karşı çıkan yazılar yazdım, yemediğim küfür de kalmadı.
Lumpen mizah dergilerinde çiziktiren gecekondu çocukları vahşice
üstüme saldırdılar.
Geçmiş gün... Saddam toprak altında, bendeniz de buradayım.