Fethullahçılar'ın da işleri daha kolay, Aydın Doğan ve Erdoğan
Demirören şemsiyesi altında İstanbul sermayesine uşaklık edenlerin
de...
Şu PKK konusunda yani.
Barış marış, kardeşlik mardeşlik dümenine yatıverdiler. Kimisi
PKK'nın vurduğu darbeleri ya hiç görmeme ya da azımsama yönüne
gidiyor, kimisi açık açık "Selahattin'e destek
vererek" işi yürütüyor. Temel dürtü "Tayyip
düşmanlığı" tabii.
Bu arada ilkokul mezunu entellektüel şarkıcılarla yüksek sosyete
mensubu basın emekçileri de "fidanlara yazık
oluyor" edebiyatına giriştiler. Ortadan konuşuyorlar, isteyen
istediği yana çeksin.
PKK'nın bizi üç yıl boyunca eşek yerine koyduğunu, kandırışa
geldiğimizi, uyutulduğumuzu, örgütün derdinin çözüm mözüm, süreç
müreç, barış marış olmadığını, Selahattin'in de bir lider mider
değil, örgütün elinde basit bir siyasi kukla olduğunu anlayabilmek
için gene dönüp "hakaret ettikleri
gazetelere" bakacaksınız ister istemez...
PKK ve DEAŞ eylemlerinin altında "iktidar
gladyosu" arayan özel üniversite mollaları, Kürtler'e devlet
kurdurmak için çırpınan Türk gazeteci ve profesörleri zor günler
görecekler.
Gene de bu hokkabazların yanında faşistlerin, gerçek faşistlerin,
samimi faşistlerin işleri çok daha zor!
"Kontrpiyede" kaldılar, bu sıcakta... Olaylara ters ayakta
yakalandılar.
PKK vuruluyor vurulmasına, vuran da devlet, ama başında "Tayyip"
var.
Bu böyle olmayacaktı ama...
Bir "paşa" gelip darbeyi o indirecekti.
Paşalar başkomutandan emir alınca çok bozuldular.
Şimdi en fazla "başkomutanın üniforması yok" diye
lafazanlık yapabiliyorlar...
Hani keşke Ahmet Necdet Sezer yedeksubay üniformasını çekseydi de
operasyon emrini o verseydi. (Bakınız Celal Bayar "başıbozuk
paşası" olduğu için o sayılmaz.)