Eurovision şarkı yarışması konusunda ciddi bir kompleksimiz
vardı. Her sene nal topluyorduk. "Milli dert"
olmuştu.
Birinci olduk, bunu yendik.
Bir daha da ilgilenmedik. İşimiz bitmişti. Son yıllarda, izlemek
bir yana, katılmıyoruz bile.
Buna tabii bizzat Eurovision da gitgide ayağa düşerek, düpedüz bir
tür "kötü şarkılar yarışmasına"
dönüşerek katkıda bulundu.
Sizi bilmem ama ben, o birbirinden kötü şarkıları değilse bile,
"Laksımbörg tvelv poynts"
muhabbetini özledim. Bir de "milli
Eurovision sunucumuz" Bülent Özveren'in
derinliklerden gelen sesini.
*** Nobel konusunda
da böyle oldu.
Kompleksimiz vardı. Bize vermiyorlardı vesselam.
Orhan Pamuk şeytanın bacağını Türkiye aleyhine tavır takınmak
pahasına kırınca (belki de ancak bu sayede!), büyü bozuldu.
Üstelik bir bilim adamımız (Aziz Sancar), bir de diplomatımız,
sevgili sıra arkadaşım Ahmet Üzümcü arkadan geldiler, Nobel bizim
için iyice "sıradanlaştı"...
Artık aldırmıyoruz.
Bu yılın edebiyat ödülüne bakın, Peter Handke... Hiç de öyle Nobel
mobel alacak bir adam değil, ikinci sınıf, soğuk bir yazar.
Hele, ancak bu yıl verilebilen geçen senenin ödülüne bakın... Ne o,
adını ha deyince söyleyemediniz değil mi?
Olga Tokarczuk. Polonyalı bir hanım.
Tanıyan yok.
Bakkal Mehmet Efendi tanımaz da, edebiyat çevrelerinde de tanıyan
yok.
Neyse, Nobel'in "tılsımlı bir ödül" olduğunu
sanmaktan kurtulduk.
*** Fakat futbolda
kompleks sürüyor.
"Fransa'ya sahayı dar ettik" yazıyor adam...
Maçı izlemiş olmasak belki inanacağız.
Neredeyse tek kale oynadılar, bizim sahada kamp kurdular, Mert
Günok muhteşem bir oyun çıkarmasa altı tane yiyebilirdik.